Asırlık otomobil markaları, elektrikliye geçişte yavaş kaldılar eleştirileri, aslında çok yersiz. Elektrik, hatta otonom araçlar ve mobil bağlanabilirlik konularında çok ciddi adımlarla ilerliyorlar.
Üstelik, uzman olmadıkları konularda devasa satın almalarla, bildiğimiz otomobil üreticisi olmaktan çıkıp, Volkswagen Grubu’nun “NewAuto” açıklamalarındaki gibi akıllı mobilite servis sağlayıcısı olarak kimlik değiştiriyorlar.
Dönüşen sanayi içinde eskisi gibi güçlü kalmak zorunda olduklarından, farklı iş modelleri için yazılımcı “genç”lerle iş birliklerine başladılar. Endüstri 4.0’dan yeni nesil müşterilerle ilişki metodlarına, sadece her alanda tüm yenilikçi, sürdürülebilir ve yaratıcı iyi fikir sahiplerine ulaşma stratejisi güdüyorlar. Ve yeni nesil teknoloji start-up’ları, şu anda tüm otomotivin ana yatırım alanı oldu.
Bu arada hep Tesla’nın referans noktası olduğundan bahsediliyor. Fakat, Tesla, fazla değil sadece 11 yıl önce General Motors’un iflasın eşeğine gelmesini fırsat bilip onun bir fabrikasını yok pahasına satın alamasaydı, elektrikli otomobil devriminde rekabet nasıl olurdu? Ya da öncesinde Toyota, hisse satın alarak Tesla’ya destek olmasaydı? Tesla’nın şu andaki borsa değeri ortada; fakat, endüstri devlerinin emin hareketini, bir 100 metre sprinteri ile maraton koşucuları arasındaki farka benzetiyorum.
Aslında GM’den Ford’a, Stellantis’ten Mercedes ve BMW gibi tüm büyüklere, elektrikli ve robotize sürüş yeni bir şey değil. Elektrikli otomobil konusunu 100 yıldır askıya almış değillerdi.
Sadece fosil yakıtla çalışan motorların pratikliği, çevre endişelerinin gerektirdiği pahalı mühendisliği geciktirmişti. Otonom konusunda da 6 yıl önce Google’ın sürücü koltuğunda kimsenin oturmadığı araç fikri ile “yarış”ta geri kalmamak için Ar-Ge konu başlıkları değiştirildi.
Ancak, kaçınılmaz olan, geleceğin trafiğinde (eğer sentetik yakıt yapılamazsa) ne içten yanmalı motorlar ne de bildiğimiz tipte araçları kullanacak olmamız… Dünya değişirken, ellerimizde akıllı iletişim cihazlarıyla “sürmek” değil “gitmek” mantığında ve bunun için de otonom ve bağlantılı araçlarla “paylaşım” sisteminde alternatif ulaşım yolları araştırılıyor.
Robotize sürüş için geliştirmeler, yüksek çözünürlüklü lazer görüntüleme sistemi “lidar” ve kameralardan elde edilen üç boyutlu datayı dijital haritalara işleme telaşıyla ilerliyor, ki yapay zekalı otonom araçlar bu bilgileri kullanarak yollarını bulabilsin, etraflarını tanıyabilsinler. Bunun gibi fikirleri üreten özel laboratuvar veya üniversitelerle el sıkışan eski otomobil markaları, Hindistan’a ve belki Türkiye’ye kadar geliyorlar.
Ride-Hailing düşüncesinde de aslında fiziki şoför maliyeti olmayan bir hesap yapılıyor.
Önce AB Komisyonu Yeşil Mutabakat zorlamalarıyla 2025 yılına kadar elektriklenme işini çözmek için 35 Milyar Dolar harcamayı göze alan otomobil markaları, otonom işinin de elektriklilerle petrol ve türevi motorlu taşıtlardan daha kolay çözüleceğinin farkındalar.
Yani 5 yıl içinde otomotivin tam elektriklenmesi ve 10 yıl içinde de tam otonom araçların üretimi gerçekleşecek.
Ve otomotivden mobilite şirketlerine dönüşüm tamamlanacak!
Hyundai ve Sony’nin yaptığı gibi, robot bilimi alternatif yatırım konusu oldu. Filoların nasıl şarj yönetimi gerçekleştireceği ve rota optimizasyonu da sektörün öncelikli konuları arasında.
Mikro-mobilite için de istisnasız tüm markaların elektrikli scooter ve türevlerine bütçe ayırmaları da, sera gazı salımına karşı çevreci yaklaşımlardan.
O sebeple, Otosan’ın “Rakun”, “E-Transit” ve “F-Vision” projelerinin yanında “Driventure” simülasyon ile sanal doğrulama mühendisliği girişimlerinin ne kadar iyi öngörülerle oluşturulduğunu ve çok doğru bir yerel örnek olarak hatırlatalım.
DÜNYA Okan ALTAN 30.08.2021