Türk bilim kadınları, ABD, İsveç, Antarktika, İngiltere gibi dünyanın her köşesinde birçok alanda çeşitli başarılara imza atmaya devam ediyor. COVID-19 aşısının mucidinden ilk karadelik fotoğrafını çeken fizikçiye kadar birçok Türk bilim kadını, Türkiye’deki genç öğrencilere ilham veriyor.
Geçmişten günümüze erkeklerin aktif olarak görev aldığı neredeyse her alanda kendine bir yer edinen kadınların başarıları sıklıkla karşımıza çıkmıyor. Spordan sanata, bilimden sağlığa cinsiyet eşitliği birçok alanda henüz sağlanamamış olsa da bu, kadınların erkeklerin de yer aldığı ve ön plana çıktığı alanlarda başarısız olduğu anlamına gelmiyor. Hatta, dünyanın önde gelen kurumları ve araştırmalarında yer almış birçok Türk bilim kadını çeşitli başarılara imza atıyor. Ancak ana akım medyada bilim dünyasındaki başarılar kendine çok yer bulamadığından bunların büyük bir bölümünden haberiniz bile olmayabilir.
Türk kadın araştırmacı oranı dünya ortalamasının üzerinde
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’ne (UNESCO) bağlı UNESCO İstatistik Enstitüsü’nün geçen yıl yayınladığı bir rapor, dünya genelinde kadın araştırmacı oranının yüzde 29,3 olduğunu ortaya koyarken, Türkiye’de ise bu oran ortalamanın üzerinde, yüzde 37 düzeyinde. Aynı rapor, Türkiye’de kadınların çeşitli bilim dallarında üniversite düzeyinde eğitim gören öğrencilerin yüzde 40’ını oluşturduğunu ortaya koyuyor. Ortalamaya bakıldığında her ne kadar bilim dallarında erkek öğrenci sayısı kadınları geçse de sağlık alanında yüzde 63,4 ile kadınların çoğunluğu oluşturduğu görülüyor.
Bilim dünyasında kendilerine büyük bir yer bulan bilim kadınları, yalnızca yaptıkları işlerle değil aldıkları destek ve ödüllerle de öne çıkıyor. Çeşitli ülkede çeşitli alanlarda çalışmalar yapan bilim kadınlarımız, kanser gibi henüz kesin ve yaygın tedavisi olmayan hastalıklardan uzay çalışmalarına birçok alanda çığır açarak değişimin bir parçası konumundalar.
COVID-19 aşısını buldu, şimdi sıra kanserde
– Sağlığın özellikle pandemi döneminde daha da önem kazanmasıyla kadınların bu alanlardaki başarıları da öne çıkmaya başladı. Hepimizin ismini duyduğu BioNTech aşısının mucitlerinden Dr. Özlem Türeci bu isimlerden biri.
Doğumundan önce ailesinin Almanya’ya göç etmesiyle bu ülkede çalışmaya başlayan Türeci, COVID-19 virüsüne yönelik çalışmalarının yanında kanser tedavileri üzerinde de dünyanın sayılı araştırmalarını yönetiyor. Eşi Prof. Uğur Şahin ile 2008 yılında BioNTech şirketini kuran Türeci, on yıl boyunca Klinik ve Bilimsel Danışma Kurulu’nda görev yaptıktan sonra 2018’de BioNTech Tıp Şefi görevini üstlendi. BioNTech’in diğer kurucuları arasında yer alan kardeşler Thomas ve Andreas Struengmann, aynı zamanda Türeci’nin modifiye edilmiş genetik kodlarla bağışıklık sistemine kanserle mücadele etmeyi öğreten projeler üzerinde çalıştığı Ganymed şirketinin de ortakları arasındaydı. Aynı zamanda Kanser İmmünoterapi Derneği Başkanı olan Türeci’nin Ganymed’de üzerinde çalıştığı söz konusu uygulama, kanserli hücreleri vücuda giren bir virüs gibi algılayarak bu hücrelerin yok edilmesini amaçlıyor. Fakat kendisini COVID-19 aşısından tanıdığımız Türeci, Euronews’a verdikleri röportajda eşi Uğur Şahin ile birlikte BioNTech şirketinde mRNA teknolojisi kullanarak aşı alanında devrim yarattı. COVID-19 salgını Mart 2020’de henüz yeni ortaya çıkmışken bu virüsün küresel bir salgına yol açacağını öngören çift, 25 yıldır üzerinde çalıştıkları söz konusu aşı çalışmalarının derhal başlaması için BioNTech yönetim kurulunu olağanüstü bir toplantıda bir araya getirerek yöneticileri ikna etmek için de oldukça çaba sarf etmiş. COVID-19’a karşı etkisi en yüksek aşılar arasında yer alan BioNTech aşısı ile Almanya’da Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı’na layık görülen çifte, liyakat nişanları Almanya Cumhurbaşkanı Frank- Walter Steinmeier ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in katılımıyla takdim edilmişti. COVID-19 aşılama çalışmaları hızla devam ederken, Türeci de kendi çalışmalarını sürdürüyor. mRNA teknolojisi üzerindeki çalışmalarıyla New York Post’ta hakkında yer alan haberde Türeci, şimdi sıranın kanser tedavisinde olduğunu söylüyor. Bu teknolojinin kanserli hücreler ve tümörlere karşı da kullanılabilmesi için çalıştığını belirten Türeci, “mRNA teknolojisine dayanan farklı kanser aşılarımız var. Bu tip tedavi yöntemi ve geliştirme süreçlerinde tahmin yapmak zordur. Ancak birkaç yıl içinde kansere karşı savaşacak aşımızı da insanlara sunmaya hazır olacağız” diyor.
10 saniyede cilt kanserini teşhis eden sensör geliştirdi
– Yeni nesil Türk bilim insanları arasında yer alan fizik mühendisi ve mucit Canan Dağdeviren de fizik alanında yaptığı çalışmalar ve icat ettiği buluşlarla bilim dünyasına ismini yazdıran kadınlar arasında yer alıyor.
Üniversite ve yüksek lisans eğitimini sırasıyla Hacettepe Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi’nde fizik mühendisliği ve malzeme bilimi ve mühendisliği alanlarında tamamlayan Dağdeviren, 2009’da kazandığı Fullbright bursuyla Illinois Üniversitesi’nde (UIUC) doktora eğitimi aldı. Doktora çalışmaları sırasında esnek ve katlanabilir, deri üzerine yapıştırılabilir veya giyilebilir elektronik aletler üzerine yoğunlaşan Dağdeviren, medikal teknoloji alanında pilsiz çalışan giyilebilir bir kalp çipi ve cilt kanserini teşhis etmeye yarayan bir cihaz geliştirdi. Forbes’un 30 Yaş Altı Bilim İnsanı listesinde de yer alan Dağdeviren, aynı zamanda Harvard Cemiyeti tarihinde Harvard Üniversitesi Fellows Cemiyeti’nde Junior Fellow olan ilk Türk bilim insanı. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü bünyesindeki bir araştırma laboratuvarı olan MIT Media Lab’de öğretim üyesi olarak kendi araştırma grubunu yöneten Dağdeviren, malzeme bilimi, mühendislik ve biyomedikal mühendisliğinin kesiştiği alanlarda çalışıyor. Dağdeviren ayrıca, 2019’den bu yana Kadir Has Üniversitesi Mütevelli Heyeti’nin de bir üyesi.
Antarktika’ya giden ilk Türk bilim kadını
– İklim değişikliği ve deniz buzu gözlemleri üzerinde yaptığı çalışmalarla tanınan Doç. Dr. Burcu Özsoy Çiçek, Antarktika’ya giden ilk Türk bilim kadını olarak biliniyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nde jeodezi-fotogrametri mühendisliği alanında lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlayan Çiçek, daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) araştırma görevlisi olarak akademik kariyerine başladı. İstatistiksel matematik ve jeo-fizik bilimlerine duyduğu ilgiden yola çıkarak bu iki alanı, yeryüzü ve yer kaynaklarının fiziksel bağlantı olmadan kaydetme ve inceleme tekniği olarak bilinen uzaktan algılama olarak birleştiren Çiçek, 2003 yılında San Antonio Teksas Üniversitesi’nde (UTSA) uzaktan algılama ve jeoinformatik laboratuvarına katıldı. UTSA’daki doktorası sırasında 2006 yılında Antarktika’ya gitme şansı elde etti ve bir yıl sonra UTSA’da Amerikan Fotogrametri ve Uzaktan Algılama Derneği’ni (ASPRS) kurdu. Doktora çalışmasında, disiplinler arası ve bilimsel bilgi düzeyleri arasındaki iletişimin, insanların iklim değişikliği ile ilgili alandaki yeni sonuçları ve teorileri ve tehditlerini anlamalarını sağlayan kilit nokta olduğunu anlayan Çiçek, 2011 yılında Türkiye’ye dönerek Türkiye’de kutupsal araştırmanın önemini artırmak için çeşitli çalışmalar yaptı. Aynı zamanda iklim değişikliği dersleri de veren Çiçek, bu alanda Türkiye’de yapılan ilk araştırmalarda yer aldı. Türkiye’deki kutup bilimlerinden sorumlu olan İTÜ Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi’nin (İTÜ PolReC) kurucusu ve müdürü oldu. Mart-Nisan 2016’da bir Türk araştırma üssü ile Antarktik araştırmalara katkıda bulunmak için Antarktika’ya lider yardımcısı olarak geri döndü. Çiçek, Uluslararası Kutup Gözlemevi Bilim Kurulu’na da dahil edildi. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile İTÜ PolReC koordinasyonunda birinci, ikinci ve üçüncü Türk Antarktika Seferlerine de önderlik etti.
Sperm ve yumurta olmadan yapay embriyolar oluşturdu
– Kök hücre teknolojisiyle rahim olmadan erken embriyo gelişimi modellemesi üzerine çalışmalar yürüten Dr. Berna Sözen, Akdeniz Üniversitesi biyoloji dalında başladığı eğitim hayatını ABD ve İngiltere’de sürdürdü.
Southampton Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü ve son olarak Yale Üniversitesi’nde eğitim alan ve bu kurumlarda embriyo gelişimi üzerine çeşitli çalışmalarda yer alan Sözen’in ismini, embriyon gelişiminde neden sıklıkla hata yaşandığın ve kadınların neden düşük yaptığını anlamaya yol açacak çalışması duyurdu. Cambridge Üniversitesi’nde başladığı araştırmalarında sperm ve yumurta olmadan erken gelişim dönemini taklit edebilen yapay embriyolar oluşturan Sözen’in çalışmaları dünyanın en prestijli bilim dergileri arasında yer alan Science ve Nature Cell Biology’de yayınlandı. Sözen’in bu buluşu ayrıca 2017 yılında MIT’nin bilimde çığır açan 10 gelişmesi arasında yer aldı. Bu çalışmayla yaklaşık iki hafta boyunca embriyoların laboratuvar ortamında gelişimi izlenebiliyor. Independent Türkçe’ye konuşan Sözen, geçmişte yapılan diğer araştırmaların, insanlarda döllenmenin hemen sonrasında oluşan bir embriyonun hayatı başlatacak kök hücreler topluluğu olduğunu gösterdiğini belirtiyor ve ekliyor: “Daha da önemlisi bu kök hücreler eşsiz bir şekilde kendiliğinden organize olarak gelişen embriyoyu adeta inşa ediyorlar.” Sözen, çalışmalarına öğretim üyesi olarak katıldığı ve kendi bağımsız araştırma grubunu kurduğu Yale Genetik Departmanı’nda sürdürüyor.
“Tıpta ve biyolojide çığır açan bir lider”
– Çocukken enfeksiyonel bir hastalık geçiren ve yaklaşık üç yıl boyunca tedavi gören Dr. Naşide Gözde Durmuş, bu hastalığından sonra genetik ve biyomühendislik alanlarında yaptığı çalışmalarla sağlık problemleri üzerinde yenilikçi buluşlara imza attı.
Tedavisi boyunca vücuttaki bakterilerin yok edilmesi için farklı antibiyotikler kullanan ve doktorların tabir caizse deneme yanılma yoluyla iyileşmeye çalışan Durmuş’a bu süreç ilham olmuş. Anadolu Ajansı’na verdiği röportaja göre üniversitedeki eğitimi sırasında bakteri direncinden etkilendiğini, bu yüzden farklı antibiyotikler kullandığını ve tedavisinin uzun sürdüğünü fark eden Durmuş, bu tecrübeyle bakterilerle mücadelede hangi antibiyotiğin işe yarayacağının hızla belirlenmesi ve hastaların vücutlarındaki bakteriye göre hangi ilaç tedavisinin uygulanması gerektiği konusunda çalışmaya başladı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde lisans eğitimini tamamlayan Durmuş, daha sonra Fullbright bursuyla Stanford Üniversitesi’nde yükseköğrenimini tamamlayarak araştırmacı olarak göreve başladı. Burada, 2015 yılında dünyanın önde gelen bilim dergilerinden MIT Technology Review dergisinin her sene seçtiği 35 Yaş Altı Yenilikçiler Listesi’nde “tıp ve biyolojide çığır açan” 35 bilim insanından biri seçildi. İnsan Genom Projesi’nin liderlerinden Prof. Ronald W. Davis ile araştırmalarını Standford Üniversitesi Genom Teknoloji Merkezi’nde sürdüren Durmuş, 2018 yılında hastaya özel antibiyotik kullanımını sağlayacak ilaç tarama testi projesinin laboratuvar testlerinde başarılı sonuçlar elde etti ve geliştirilecek cihazın hastaların kullanımına sunulabilmesi için çalışmalarına devam ediyor.
Tarihin ilk karadelik fotoğrafını çeken ekipte yer aldı
– Prof. Dr. Feryal Özel, eğitimini dünyanın en prestijli üniversitelerinde tamamladıktan sonra kariyerine yine çığır açan çalışmalar gerçekleştiren şirket ve enstitülerde devam etti.
Karadelikler, nötron yıldızları ve teorik astrofizik başlıca araştırma alanları arasında yer alan Özel, ismini 2003 yılında dünyanın en tanınmış bilim insanlarıyla birlikte Büyük Fikirler listesine girerek duyurmuştu. Lise eğitimini Türkiye’de tamamladıktan sonra 1996 yılında Columbia Üniversitesi’nde eğitim gören Özel, Fizik ve Uygulamalı Matematik bölümünden Yüksek Onur Derecesi ile mezun oldu. Özel, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra İsviçre’de yer alan ve dünyanın en büyük parçacık fiziği laboratuvarını yöneten araştırma kuruluşu Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde (CERN) ve fizik üzerine yüksek lisansını tamamladığı Danimarka’nın Kopenhag kentindeki Niels Bohr Enstitüsü’nde çalışmalar gerçekleştirdi. Daha sonra ABD’nin en ünlü üniversitelerinden Harvard Üniversitesi’nde doktorasını tamamlayan Özel, Hubble Doktora Sonrası Bursu’nu kazandıktan sonra Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde göre yaptı. Guggenheim Vakfı, Türk Bilimsel ve Teknik Araştırma Vakfı, Daughters Atatürk Vakfı, Harvard Üniversitesi ve Institute for Advanced Study’nin aralarında bulunduğu çeşitli kurumlardan ödül ve burslar kazanan Özel’in en büyük başarıları arasında ise tarihin ilk karadelik fotoğrafını çekmesi yer alıyor. Bilim insanı Albert Einstein’ın Görelilik Teorisi’nde dile getirdiği ancak teleskop ışınlarını yuttuğu için görüntülenemeyen karadelikleri görüntüleme üzerine çalışan Özel’in başında bulunduğu Modelleme ve Analiz Çalışma Grubu, farklı teleskoplardan elde edilen milyonlarca veriyi birleştirerek 2019 yılında ortaya tek bir fotoğraf çıkarmayı başardı. Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi Astrofizik Komitesi Başkanı olarak görevini sürdüren Özel, ayrıca Türk Bilim Akademisi’nin de üyeleri arasında yer alıyor.
2020 OCRA Ödülü’ne layık görüldü
– Kanser tedavisi üzerine yaptığı çalışmalarla adını duyuran Dr. Duygu Özmadenci, yumurtalı kanserine karşı geliştirdiği yeni bir yöntemle ABD’nin prestijli ödüllerinden birinin kazananı oldu.
Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde biyoloji eğitimi alan Özmadenci, daha sonra Fransa’da Lyon Üniversitesi bünyesindeki Kanser Araştırma Merkezi’nde kanser araştırmaları üzerine master ve doktorasını tamamladı. Doktora çalışması sırasında keşfettiği bulguları Paris ve Pekin gibi uluslararası konferanslarda sundu. Doktora sonrası çalışmalar için ABD’de yer alan San Diego Üniversitesi’ne giden Özmadenci, buradaki çalışmalarında, yumurtalık kanseri hücrelerini çoğaltan Fokal Adezyon Kinaz (FAK) isimli bir protein ile yumurtalık kanseriyle ilaçlı tedaviyle mücadele edilebileceğini keşfetti. Söz konusu keşfiyle, 2020’de ABD’de 1994 yılından bu yana yumurtalık kanserine yönelik araştırmalara destek veren Ovarian Cancer Research Alliance’ın (OCRA) her yıl 10 kişiye verdiği Ann and Sol Schreiber Mentored Investigator Award ödülüne layık görüldü.
EMBO’ya seçilen ilk Türk bilim insanı
Babası da bir mühendis olan Prof. Dr. Elif Nur Fırat Karalar, moleküler biyoloji alanında yaptığı
çalışmalarla uluslararası alanda başarı elde ettikten sonra Türkiye’ye dönen ve burada çalışmalarını sürdüren bir bilim insanı.
Kaliforniya eyaletinde yer alan Berkeley Üniversitesi’nde moleküler ve hücre biyolojisi alanında Matthew Welch’in gözetiminde çalıştıktan sonra Stanford Üniversitesi biyoloji bölümünde Tim Stearns laboratuvarında çeşitli araştırmalar yürüttü. 2014 yılında Koç Üniversitesi’nde Yardımcı Doçent olan Karalar, ayrıca buradaki Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde kurduğu Hücre İskeleti Araştırma Laboratuvarı’nda kanser ve genetik hastalıkların moleküler temellerini belirlemeye yönelik yaptığı araştırmalarla Avrupa Moleküler Biyoloji Örgütü’nün (EMBO) 2000 yılından beri 40 yaş altı bilim insanlarını insanını seçtiği Araştırmacılar Programı’na seçilen ilk Türk bilim insanı oldu. Ocak 2020 yılı itibariyle başlayan programa seçilen 27 bilim insanından biri olan Karalar, program kapsamında maddi ve pratik destek alacak ve 129 bilim insanın dahil olduğu EMBO Genç Araştırmacılar ağından da faydalanacak.
Obama Beyaz Saray’a konuşmacı olarak davet etti
– Başarıları ile tıp dünyasının konuşulan isimleri arasında yer alan Prof. Dr. İvet Bahar, kariyeri boyunca gerçekleştirdiği araştırmalarda ilaç tasarımı alanında yeni metotlara imza attı.
Lisans ve yüksek lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamlayan Bahar, daha sonra İTÜ’de fiziksel kimya alanında doktorasını yaptı. 2001 yılında kazandığı UNESCO bursuyla Pittsburgh Üniversitesi’ne giden Bahar, ABD başkanını bilim ve teknoloji alanlarında bilgilendirmek üzere 1863 yılında kurulan ve 190’ı Nobel ödüllü olmak üzere 2,900 üyesiyle dünyanın en seçkin bilim akademileri arasında yer alan Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’nin ilk Türk kadın bilim insanı üyesi oldu. 2004 yılından bu yana Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi Bilgisayar ve Sistem Biyoloji bölümünde Kurucu Başkanı olarak görev yapan Bahar’ın hesaplamalı biyoloji üzerine 250’den fazla makalesi bulunuyor. Ayrıca EMBO ve Avrupa Araştırma Konseyi (ERC) fiziksel ve mühendislik bilimleri kurulu üyesi olan Bahar, çalışmaları ile moleküler biyolojide proteinlerin yapısal etkileşimlere ve mutasyonlara adapte olma dinamiklerini kullanma yeteneği olduğunu keşfetti. 2016 yılında dönemin ABD başkanı Barack Obama tarafından Beyaz Saray’a konuşmacı olarak davet edilen Bahar, konuşmasında süper bilgisayar teknolojisi ile ilaç tasarımlarında da kullanılan moleküler ve hücresel düzeydeki simülasyonların nasıl daha hızlı ve doğru bir şekilde yapılabileceğini anlattı. Pittsburgh eyaletinde çalışmalarını sürdüren Bahar, son yıllarda yaptığı çalışmalarla da nörodejeneratif hastalıklar ve uyuşturucu bağımlılığı ile mücadelede yeni perspektifler sağlamaya devam ediyor.
İsveç Kraliyet Hanedanı ödülünü kazandı
– Fonetik, sinirbilimi ve dilbilimi üzerine çok disiplinli çalışmalar yapan Dr. Hatice Zora, bu alandaki başarısını uluslararası düzeye taşıyan Türk bilim kadınlarından.
Lisans derecesini Hacettepe Üniversitesi’nde, yüksek lisans derecesini de Lund Üniversitesi’nde tamamlayan Zora, doktorasını ise Stockholm Üniversitesi’nden aldı. Zora, 2019’da beyinde dil ve duygu gelişimi üzerine yaptığı çalışmalarıyla her yıl alanında başarılı isimlere verilen İsveç Kraliyet Hanedanı ödülüne sahip oldu. Kendisine bu ödülü kazandıran dil melodisi çalışmasında, melodinin beynin farklı bölgelerinde verdiği tepkimeler üzerine yoğunlaşmış. Anadolu Ajansı’na verdiği röportajda beynin duygusal ve bilişsel melodiyi nasıl ayırt ettiğinin ve bu iki işlevin etkileşiminin altında yatan nörolojik bağlantılar hakkında mevcut bilgilerin kısıtlı olduğunu belirten Zora, “Ben çeşitli beyin görüntüleme tekniklerini kullanarak beynin derinliklerinde bu iki işlev arasındaki bağlantıyı araştırıyorum. Araştırma sonuçlarının, insanlıkta bilişsel (dilsel) kabiliyetin nasıl ortaya çıkıp geliştiğini anlamamıza, sosyal biyoloji ve psikoloji alanlarına katkısı olacaktır” diyor.
DÜNYA Deniz Kılınç 10.07.2021