Son zamanların en çok konuşulan konularından biri de şüphesiz elektrikli araçlar. Peki elektrikli araçları son yıllarda bu kadar popüler hale getiren nedir diye düşündüğümde benim aklıma ilk gelenleri;
1. Tesla’nın oyunun kurallarını yeniden yazan stratejisi
2. Volkswagen’in 2015 yılındaki dizel skandalı
3. 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması
4. Gelişen lityum-iyon batarya teknolojisi ve düşen üretim maliyetleri
5. Yenilenebilir enerji santralleri yatırımlarının artması ve özellikle güneş pillerinin verimliliklerinin artması ve yatırım maliyetlerinin düşmesi şeklinde sıralayabilirim.
5nci maddeyi ilk okuduğunuzda ilk olarak ne ilgisi var diye düşünüyor olabilirsiniz. Eğer düşünmüyorsanız elektrikli araçların hangi durumda çevreci olduğu hakkında zaten bilgi sahibisiniz demektir. Bildiğiniz gibi bugün elektrikli araç satışı yapan tüm markalar sıfır emisyon söylemini kullanarak pazarlama faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Peki bu söylem ne kadar gerçekçi?
Madem elektrikli araç kullanınca sıfır emisyon salımı oluyor o halde tüm içten yanmalı motorlu araçları elektrikli araçlara çevirelim ve dünyadaki emisyon probleminin bir kısmını çözelim değil mi?
Maalesef işin aslı öyle değil!
Bugün elinize sihirli bir değnek alsanız ve bir anda tüm içten yanmalı motorlu araçları elektrikli araçlara çevirseniz bile kara ulaşımı kaynaklı emisyon salımını çok az miktarda düşürebilirsiniz! Bu yazımda bunun nedenini detaylı bir şekilde açıklayacağım. Fakat detaylardan sıkılan insanlar için şöyle özet geçebilirim;
Sıfır emisyon için sadece elektrikli araç kullanmak yeterli değildir. Aynı zamanda kullandığınız elektriğin de yenilenebilir enerji kaynaklarında üretilmesi gerekir!
Şimdi buraya küçük bir es vererek yukarıda neden “emisyon probleminin bir kısmını” dediğimi açıklamak istiyorum. Aşağıdaki grafik dünyadaki emisyon salımını sektörlerine göre sınıflandırmış, sağdaki ise ulaşım sektöründeki emisyon katkısını araç tiplerine göre ayırmış. Grafiklerden anlayacağınız üzere karayolu ulaşımı toplam emisyon salımının yaklaşık sadece %15’in oluşturuyor:
Karayolu ulaşımının toplam emisyon salımı içindeki payını öğrendikten sonra durumu daha net bir şekilde kavrayarak detaylara inebiliriz. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA)’nın yayınladığı Global EV Outlook 2020raporunda yer alan aşağıdaki grafik günümüz şartlarında motor tipine göre 10 yıllık CO2 salınımlarını aracın üretiminden yakıt tüketimine kadar tüm aşamaları ile gösteriyor. Tabi bunu 2018 yılındaki dünya elektrik enerjisi üretim kaynaklarını referans alarak hesaplıyorlar:
· Grafik en soldan başlayarak 40 kWh bataryaya sahip elektrikli araç, 80 kWh bataryaya sahip elektrikli araç, İçten yanmalı motorlu araç (ICE), Hibrit elektrikli araç (HEV), Plug-in Hibrit elektrikli araç, yakıt hücreli hidrojen ile çalışan elektrikli araç (FCEV) olarak sıralanmıştır.
· Aynı zamanda bir bardaki farklı renklerin aşağıdan ilk üçü araç döngüsündeki parça üretimi, montaj ve batarya üretimindeki emisyon salımını, diğer renkler sırasıyla kaynaktan yakıt deposu, yakıt deposundan tekerleğe olan kısımdaki emisyon salınımını gösteriyor.
İşte tüm otomotiv markalarının “sıfır emisyon” diye reklamını yaptıkları şey grafikte sarı ile boyalı tank to wheel fuel cycle olarak gördüğünüz yani sadece yakıt deposundan tekerleğe kadar olan kısmı kapsıyor. Fakat grafikte gördüğümüz üzere dünyada üretilen elektriğin büyük bir kısmı fosil yakıt kaynaklı olduğu için elektrikli araçlar kaynaktan depoya kadar olan kısımda içten yanmalı motorlu araçlara göre dezavantajlı konumda. Sonuç olarak şu anda tüm dünyada üretilen elektriğin büyük bir kısmının fosil yakıt kaynaklı olması aynı zamanda elektrikli araçların batarya üretiminden kaynaklanan emisyon salımı nedeni ile elektrikli araçlar içten yanmalı motorlara göre sadece %20 daha az CO2 emisyon salımı gerçekleştiriyor. Hatta işin şaşırtıcı tarafı Hibrit ve Plug-in hibrit elektrikli araçların 10 yıllık emisyon salımlarının elektrikli araçlara göre düşük olması!
Buraya kadar yazdıklarıma bakarsak elektrikli araçların o kadar çevresel avantajı yokmuş gibi gelebilir. Ama burada önemli olan şuanki çevresel katkısından ziyade gelecekteki potansiyel çevresel katkısıdır. Teorik olarak, üretilen elektriğin tamamı yenilenebilir enerji kaynaklı olduğu zaman, elektrikli aracın üretim aşamasından itibaren doğaya yaptığı emisyon salımı sıfıra yakın seviyeye gelecektir. (Sıfıra yakın dememin sebebi üretim sürecinde elektrik kaynaklı olmayan emisyon salımının devam edecek olmasıdır.)
İşte bu anlattığım sebeplerden ötürü elektrikli araçların önemi çok büyüktür ve gelecekte dünyanın yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi ile daha da önemli hale gelecektir.
Meraklılar için aşağıdaki adreste yayınlanmış olan makalede ülkeler bazında elektrikli araçların emisyon salımını ne kadar düşürdüğünü gösteriyor.
Hatta aynı makalede 2040 yılı için Avrupa elektrik üretiminin hangi kaynaklardan gerçekleşeceğinin projeksiyonu da verilmiş. Tabi burada bana ilginç gelen rüzgar enerjisinin güneşten daha fazla yüzdeye sahip olması! Özellikle enerji depolama sistemleri gelişiyorken ve güneş enerjisi sistemleri maliyetleri düşüyorken neden güneş enerjisi projeksiyonu bu kadar düşük kalmış, bu kısmı anlayamadım.
Son olarak EPDK raporuna göre Türkiye’nin 2019 yılı elektrik üretiminin kaynaklara göre dağılımını verelim:
Burada güneş enerjisinin payı sizi şaşırtabilir. Eğer lisanssız üretimi de dahil edersek güneş enerjisinin payı %3 oluyor. Böylece toplamda yenilenebilir enerji üretimi payı yaklaşık %45’lik bir paya sahip oluyor. Bu ne demek? Avrupa ortalamasına göre daha kötü bir yerdeyiz demek oluyor. Çünkü yukarıdaki grafikte Avrupa’nın 2019 ortalamasında nükleer enerjinin payı %25 seviyesinde olduğu için bu sebeple bize üstünlük sağlıyor. Ama nükleer enerji hariç bakarsak o zaman Avrupa ortalamasından iyi durumda olduğumuzu söyleyebilirim.
http://tehad.org/ Can Çitlenbek 26.08.2020