Pasi Sahlberg’in son kitabı ‘Eğitimde Finlandiya Modeli’ raflarda yerini aldı. Kitabı bir solukta okudum ve ben de bir önsöz yazdım. Finlandiya, eğitim sisteminde neden başarılı kitabı okuyunca anladım. Onların bilip bizim bilmediğimiz çok şey yok. Asıl fark ‘uygulamada’ ve ‘düşünce sisteminde’. Nasıl mı?
BİZİM BİLMEDİĞİMİZ, ONLARIN BİLDİKLERİ
– İlk önce bizim bilmediğimiz ama onların bildiği bir gerçekten bahsedelim. Örneğin, biz zannediyorduk ki Finlandiya öğretmen adaylarını akademik olarak başarılı öğrenciler arasından seçiyor. Bu doğru değil.
Finlandiya’da öğretmen adayları akademik olarak en iyi öğrenciler arasından seçilmiyor. Öğretmen adaylarında takım çalışması, meslek aşkı, iletişim becerisi, karakter gibi farklı özellikler aranıyor. Kişinin doğası, öğretmenliğe ne kadar uygun ona bakılıyor.
Akademik açıdan parlak öğrencileri seçmenin bir zararı yok tabii ki ama tek başına yeterli değil. Biz de yetenek sınavı ile öğrenci kabul eden konservatuvarlar gibi öğretmenliğe uygun kişileri tek tek seçip onları öğretmen olarak yetiştirmeliyiz.
BİZİM BİLDİKLERİMİZ, ONLARIN UYGULADIKLARI
– İkinci olarak, eğitime dair onların da bizim de bildiğimiz gerçekler var ama onlar uyguluyor, biz uygulamıyoruz. Nedir bunlar?
Araştırmacı öğretmen
Bilimsel araştırmaların, eğitimin kalitesini arttırma potansiyeli çok yüksek ama maalesef dünyanın her yerinde eğitimciler bilimsel makaleleri yakından takip etmiyor. Bu oran bizim ülkemizde daha da az. Bu durumda Finlandiya ne yapıyor?
Her öğretmene aynı zamanda bir araştırmacı kimliği kazandırıyor. Öğretmenler kendi araştırmalarını yapıyor ve sonuçlarını doğrudan kendi öğretmenliklerini geliştirmek için kullanıyor. Bunların önemini biz de biliyoruz, fakat onlar bunu uygularken biz uygulamıyoruz.
Eğitimde hakkaniyet
Eğitimde ‘eşitlik’ ve ‘hakkaniyet’ çok farklı kavramlar. Herkese eşit davranmak, adil ve hakkaniyetli olacağımız anlamına gelmez. Farklı farklı seviyelerdeki öğrencilere aynı eğitimi değil, ihtiyaçlara ve koşullara göre farklılaştırılmış eğitim sunmalıyız. İşte o zaman hakkaniyetli oluruz.
Biz de bunu biliyoruz, fakat onlar uyguluyor. Okullarda ve farklı bölgelerde her çocuğa seviyesine ve bölgenin konumuna uygun eğitim veriliyor.
Konu değil ‘kavram’
Çocuklara konuları anlatmak, öğrenmeyi sağlamaz. Önemli olan kavramlardır. Çünkü konularda derinleşmek zordur ama kavramlarda kolaydır. Örneğin, Birinci Dünya Savaşı konu bazında işlenirse çocuklar sadece ezberler. Ama aynı konu ‘savaş’, ‘çatışma’, ‘bağımsızlık’ veya ‘sömürgecilik’ gibi başlıklar altında işlenirse savaşla ilgili tüm konular anlamlı hale gelir. Bunun önemini biz de biliyoruz, onlar da. Fakat onlar kavram odaklı bir eğitim anlayışı çerçevesinde uyguluyorlar.
BİZİM İNANMADIĞIMIZ AMA ONLARIN İNANDIKLARI
– Asıl fark ‘düşünce sisteminde’. Finlandiyalıların da, bizim de bildiğimiz şeyler üç aşağı beş yukarı aynı. Ancak kitabı okuyunca çok net gördüm ki reform için ‘bilgi’ yeterli değil, ‘düşünce’ sistemi de gerekli. Onların eğitime dair ‘inançları’ bizimkinden biraz farklı. Peki bu gelişimi sağlayan inanç sistemi nedir?
Oyun çocukların hakkıdır
Oyunun çocukların hakkı olduğunu hepimiz biliyoruz ama buna pek inanmıyoruz. İnanmış olsaydık, çocukları akademik yarışa sokmaktansa okullardaki günlük ders programına bol bol oyun saati koyardık. Buna gerçekten inansaydık, çocuklar etkinlikten etkinliğe koşmaz, bol bol oyun oynardı. Finlandiya’da çocukların oyun hakkının uzun teneffüslerle nasıl eğitimin bir parçası olduğunu görüyoruz.
Öğretmenlere güvenmeliyiz
Yine bildiğimiz ama inanmadığımız bir diğer gerçek de şu: Her öğretmen özerk olmalı. Maalesef bizim sistemde öğretmenlerin öğreteceği müfredat belli ama Finlandiya’da her okul ve her öğretmen kendi müfredatını kendi hazırlıyor. Çünkü onlar öğretmenlere, yani insana güveniyor. Biz ise insanları kontrol etmek istiyoruz. Onları serbest bırakırsak çalışmaz ve işten kaytarırlar diye korkuyoruz. İnsanın doğasına dair düşüncemizi değiştirmemiz gerekiyor. Öğretmenlerimize güvenmeliyiz. Zaten onlar öğrencileri için en iyisini yapacaktır.
Her çocuk bir cevherdir
Bunu biz de biliyoruz ama sanırım inanmıyoruz. Her çocuğun bir cevher olduğuna inansak hiçbir çocuğun başarısız olmasına izin vermeyiz. Çocukları yalnızca başarması gereken küçük insanlar olarak değil, hem mutlu olması gereken, hem de ülkenin geleceğini elinde tutan bireyler olarak görürüz. Her çocuğa kendi seviyesinde ve kendi özelliklerine göre ders veririz. Dahası her çocuğu kendi yeteneğine göre eğitiriz. Herkese aynı dersleri vermeyiz. Okulu bir eğitim ve yaşam alanı olarak değil çocukların atlatmaları gereken bir dönem olarak görüyoruz.
Nüfus bir etken değildir
Tabii bu reformu gerçekleştirebilmek için değiştirmemiz gereken bir düşünce sistemi daha var. Biz zannediyoruz ki nüfusu az olan ülkelerde reform daha kolay gerçekleştirilir. Bu doğru olabilir, ancak mutlak değil. Düşünce sistemimizi değiştirmeliyiz. Nüfusu az olan ülkelerde reform daha kolay gerçekleşebilir ama inanın Finlandiya’nın nüfusu fazla olsa da eğitimleri kaliteli olurdu.
Kısacası, eğitim reformu için bilmediğimiz konular hakkında araştırma yapmamız, bildiklerimizi daha iyi uygulamamız ve en önemlisi de düşünce ve inanç sistemlerimizi değiştirmemiz gerekiyor. O zaman nüfustan bağımsız, eğitimde gerçek reformu gerçekleştirebiliriz.
HÜRRİYET Özgür BOLAT 21.07.2018