Canan Dağdeviren, şu anda 32 yaşında ve gelecek vaat eden en iyi bilim insanları arasında yer alıyor.
Dünyanın en iyi iki üniversitesi olarak bilinen Harvard ve MIT’nin gözbebeği.
Harvard’ın Genç Akademi Üyeliği’ne seçilen ilk Türk oldu, MIT Technology Review’un her yıl derlediği 35 Yaş Altı Mucitler listesinde yer aldı ve bu da kendi adına 6 milyon dolarlık bir laboratuvar kurmanın yolunu açtı.
Dağdeviren, önceki yıl da Forbes dergisinin “30 yaşından küçük 30 bilim insanı” listesine girdi… Dağdeviren’in giyilebilir kalp pili, meme kanseri olanlara yönelik esnek sutyen ve benzeri pek çok icadı var ve şu sıralar üzerinde çalıştığı projelerden biri de “çağımızın dehası” olarak bilinen İngiliz fizikçi Stephen Hawking’i konuşturacak bir düzenek!.. Peki, nasıl bir ortamda yetişti, kimlerden esinlendi, hedefleri neler?..
Âşık Veysel hayranı
Dağdeviren, Sivas kökenli ama ailesi Kocaeli’nde. Anne sınıf öğretmeni, baba ise muhasebeci. Âşık Veysel hayranı, kilime bayılıyor ve Türk tatlarından asla vazgeçmiyor.
İlk, orta ve liseyi Kocaeli’nde okudu. 2007’de Hacettepe Fizik Mühendisliği’nden mezun oldu, 2009’da da Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği’nde mastırını tamamladı. Aynı yıl Fulbright bursu kazanarak UIUC’da Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümünde doktora eğitimine başladı. Sonrasında da Harvard ve MIT..
Peki, bilim insanı olmaya nasıl karar verdi? Bunlardan ilki babasının kendisine Marie Curie hakkında hediye ettiği bir kitap, ikinci ise lise öğrencisiyken Erdal İnönü’den bizzat aldığı “Anılar ve Düşünceler” adlı eser.
Buluşların kaynağı?
Dağdeviren ile MIT’nin göz bebeği olan laboratuvarları gezerken, tasarımını kendi yaptığı ve yakında tamamlanacak olan laboratuvarını da yakından inceleme fırsatı bulduk.
En göze çarpan detay, kanarya sarısı ışığı oldu. Farklıydı ama sanki içinde yapılacak çalışmalar çok daha farklı olacak ve belki de kendisine Nobel getirecek!
Çünkü kiminle konuşsak, onu kime sorsak, yakında Nobel alır gözüyle bakılıyor! Odası mütevazı bir hoca odası ama laboratuvarı gerçekten de göz alıcıydı.
“Küçükken, mimar olmak istemiştim ama farklı bir alana yöneldim. Şimdi kendi laboratuvarımı kurarken, bu hayalimi de gerçekleştirdim, tüm detaylarla kendim ilgilendim. Çok da güzel oldu. Eminim ki babam çok beğenecek” derken, gerçekleştirdiği her icatta olduğu gibi laboratuvar tasarımında da, önceliğin ailesinin beğenisi olduğunu özellikle vurguladı.
Daha önce gerçekleştirdiği projelerde de, hep ailesinden esintiler var. Giyilebilir kalp pili projesini, 28 yaşındayken kalp krizi geçirdiği için vefat eden ve hiç görmediği dedesinden, elektronik sutyeni meme kanserinden ölen teyzesinden, cilt kanseri hastaları için ürettiği yeni teknolojiyi ise annesinin rahatsızlığından yola çıkarak icat ettiğini belirten Dağdeviren, keyifli bir anekdotu araya sıkıştırmayı da ihmal etmedi. “Bu işe en çok annem sevindi. Sürekli krem geliyor. Etkisi 2 saat sürdüğü için masraftan kurtuldu.”
Giyilebilir kalp pili için ilgili firmaları aradığında bırakın yardımı, tepki almış. Çünkü işlerini altüst edeceğini ilk onlar görmüş.
Araştırmada kullandığı bir kalp pilini, eski proje arkadaşlarından birisi, bir kadavradan alarak göndermiş. Dağdeviren’in icatlarının hemen hepsi güncel yaşamda hemen herkesin yakalanabileceği hastalıklara yönelik ve çok kullanışlı. Basit bir anlatımla, katı ve sert haldeki tüm dijital çip ve benzeri kitleri, esnek silikonlar üzerine taşıyor ve onları da vücudun içerisine girmeden, yüzeyde de kullanabiliyorsunuz.
Örneğin kalp pillerinin 7 yılda bir değişmesi için açık kalp ameliyatı gerekiyormuş ama bu taşınabilir piller için hiçbir operasyona gerek yokmuş!..
Neden kalp pili?
“Dedemin 28 yaşında kalp yetmezliği sonucu vefat ettiğini öğrenmemdi. Dedemi hiç görmedim ve 28 yaşını, hayal yaşım olarak kodladım. O yaşa gelene kadar da kalp hastaları için bir şey yapmaya söz verdim. Bebek adımlarıyla ilerliyorduk ama 28 yaşıma geldiğimde kalp projem bitmişti. İnsan kendine hedefler koydu mu arkası geliyor…”
Peki, bu konuya yönelmesinin perde arkasında ne vardı? İşte cevabı: “Çok yakın aile fertlerini genç yaşlarda farklı hastalıklar nedeniyle kaybettik. Benim yaşadığım üzüntüleri başka insanların yaşamaması için hem fizik hem biyoloji bilimini kullanarak aletler yapıyordum. Bir diğer aletimi de annem için yaptım. Cilt kanseri için yaptığımız aleti Arizona’daki 30 hasta üzerinde denedik ve aletimizin en küçük lezyonları bile yakalayabildiğini gördük. Bunu yaparken de biyopsiye gerek kalmıyor çünkü alet sayesinde doktora lezyonla ilgili bulguları söyleyebiliyoruz.”
Elektronik Meme Kanseri Sutyeni konusundaki çalışmalarının merkezinde ise önceki yıl meme kanserinden hayatını kaybeden teyzesi bulunuyor. Kadınların yanı sıra erkeklerin de kullanabileceği elektronik sutyen, meme kanserine yakalanmış kişilerin, vücudundan kanser hastalığını uzaklaştırıyor. Vücudun kıvrımlı tüm noktalarını da saracak ara yüz şeklinde tasarladığı elektronik sutyene meme kanseri tedavisinde umut olarak bakılıyor.
MIT ve Harvard
“Harvard benim için eski bir ansiklopedi, MIT ise son model bir laptop. İkisinden de bilgi alabiliyorsunuz ama tabii bilgiyi alma şekli birbirinden çok farklı.Harvard eskiyi ve gelenekselliği seviyor, MIT ise çılgın.
Aradaki yarışa pozitif yönde bakmak gerekir. Herkes birbiriyle yarışsa, bilim daha hızlı gelişir ve insanlığa katkı sağlar.”
Gençlere mesajı
“Peki, ülkemizdeki gençlere mesajın ne olur” dedim. Moral verdi: Ben de sizler gibi aynı sıralardan geçtim. Pratik anlamda değil ama teorik anlamda çok iyi bir eğitim alarak Amerika’ya geldim.
Eminim ki, ileride, sizlerin arasından da, benim aldığım ödülleri kazanacak, geldiğim yere gelecek kişiler çıkacak.
Bu, olmayacak ve imkânsız bir şey değil. Ben yaptıysam, sizlerin de çok rahat yapabileceğinizi düşünüyorum. Hiçbir şekilde umudunuzu kaybetmeyin. Hayallerinizden, soru sormaktan, okumaktan asla vazgeçmeyin ve hep kendinize güvenin!
Gerisi gelecektir…
Topraksız Çanakkale domatesi
Dağdeviren’in laboratuvarına komşu laboratuvarları gezerken, çok ilginç çalışmalar hakkında da bilgi sahibi olduk.
Örneğin topraksız bitki yetiştiren çalışmada, hangi bitkiyi yetiştirmek istiyorsanız, onun genetik kodlarını bilgisayara yüklüyor ve gerekli enzimleri verdiğinizde o ürüne sahip olabiliyormuşsunuz.
Bu ürünü geliştiren arkadaşlarına, “Çanakkale domatesi üretebilir, aynı tadı verebilir misiniz?” diye sormuş, “Niye olmasın” demişler. Şu an üretilen bitkilerden sonra ona da sıra gelecekmiş.
Bir başka çalışma ise kızının resim yaparken bir türlü aynı renkleri tutturamayan bir bilim adamından gelmiş. Fırçayı, resmetmek istediğiniz objenin ya da renklerin üzerinde gezdirdiğinizde, ucundaki elektronik fiberler sayesinde, aynı renkleri yüzde 100 elde edebiliyorsunuz. Kırkayağa benzer çok ayaklı robotlar ise her türlü yüzeyde, hiç yıkılmadan yol alabiliyormuş. Özellikle askeri amaçlı kullanılıyormuş…
Bir başka köşede ise Japon bir film yapımcısının toplumun sosyal dokusunu anlamaya yönelik projesi vardı. Hikâyesi de bir hayli ilginçti. Evli iki lezbiyen çocuk sahibi olmak isterlerse toplum bunu nasıl karşılar diye, onların genetik özellikleri de, dikkate alınarak dijital bir çocuk yaratılmış, ailenin bir parçası haline getirilmiş ve filmi çekilmiş.
Japonya’daki kabullenme oranı Fransa’dan yüksek çıkmış!..
Yapay zekâ!
Başarılı bilim insanı Canan Dağdeviren, “Robotlar insanlardan üstün olamaz” dedi.
Dağdeviren’e, üzerinde çalıştığı konulardan biri olan yapay zekâ ve robotları da sorduk.
“Gün gelir, onlar bizi yönetirler mi, düşüncelerimizi okurlar mı, robotlar insanların yerini alır mı?” dedik.
Cevabı çok netti:
“Onlara ne yüklerseniz, ne görev verirseniz o kadarını yaparlar.
İnsanlardan üstün olmaları mümkün değil!”
Canan Dağdeviren’in TEDx deki konuşmasını aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.
MİLLİYET Abbas GÜÇLÜ 22.08.2017