Aslında ülkeleri sıçratacak, mucizevi yollar bellidir. Almanya, Japonya, Tayvan, G.Kore, Singapur hatta Çin ekonomisini bilimsel araştırmaya dayalı ileri teknoloji ürünlerinin üretimindeki artışlar sıçratmıştır.
Geç sanayileşen Alman ve Kore modelleri bize örnek olabilir.
Sanayileşmeye bağıl olarak sömürgeci Avrupa devletlerinden geç başlayan Almanya ise ayrı bir yol izleyerek araştırma ve bilgiye dayalı teknolojik üretime yöneldi. Meşhur Alman ekonomist Friedrich List, “Almanlar önce Britanya ve Fransa gibi sanayi devlerinin seviyesine gelinceye kadar devlet koruması altında olmalı” dedi.
Günümüzde toplam sayıları 500’ü bulan 62 Fauenhofer, 86 Max Planck, 20 Helmholtz, 76 Leibnitz gibi araştırma merkezlerinin araştırma merkezlerinin ülke çapında kurulmasını çapında yayılan (devlet ve Eyalet, vakıf ve Dernek destekli toplam 500 kadar araştırma merkezlerinde Alman Akademisyenler özellikle kimya sanayisinin ihtiyaç duyduğu alanlarda ticarileşen araştırmalara yöneldiler. Mühendis yetiştiren Mesleki Teknoloji yüksekokullarını uygulamalı bilimler üniversitelerine dönüştürdüler. Bugün İleri teknoloji dediğimiz her alanda Almanlar öncü olup, bu sayede Almanlar dünya ihracat şampiyonu oldular.
G. Kore’de Sanayileşme öncesi, ülkeyi yönetenler doğal kaynakları sınırlı olan savaşta her şeyini kaybeden ülkenin tek kurtuluş yolunun Almanya ve Japonya gibi bilimsel ve teknolojik başarıdan geçeceğine inanarak KİST (Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüleri) 1971’de ülke genelinde kurup yaygınlaştırma yolunu seçtiler.
Bu bilim ve teknoloji enstitülerinde, 8458’i doktoralı, 21.886’sı yüksek lisans dereceli 41 binden fazla başarılı bilim insanı çalıştırarak ülkenin bilim düzeyini yükseltti. Burada üretilen bilimle önce ülke yayın sayısını artırdı, sonra da bilime dayalı teknoloji üretimini artırarak zenginleşme yolunu izlediler, sonuçta başarılı oldular.
Bugün Samsung, Hundai ve LG gibi dev şirketleri dünya devleriyle yarışmaktadır. Biz de Kore ve Alman modellerinden yararlanmalıyız. Bizde devlet destekli teknoloji araştırma merkezlerini çoğaltırken özellikle güneş panellerinde çok kullanılan silisyum ve grafen gibi ileri teknoloji kimyasallarını devlet koruması ve desteğiyle ülkemizde üretmeliyiz.
Bir ülkede bilime dayalı teknolojinin gelişebilmesi için şu 4 koşul sağlanmalıdır:
a) Araştırma ve teknoloji aktarma konusunda yüksek seviyede bilim insanları
b) Teknolojiye aktarabilecek yüksek seviyede teknik insanlar
c) Bu konuda yeteri bütçenin olması
d) Bunu destekleyen kurumlar ve isteyen siyasi irade
Umutlarımı artıran başarılarımız
Ülkemizin her üniversitesinde olmasa da birçok üniversitemizde artık “alet bulunmadığı için araştırma yapamıyoruz” mazereti kalkmış, birçok üniversite bünyesinde çalışan merkezi laboratuvar ve araştırma -geliştirme merkezleri kurulmuştur. Daha 30 yıl önce düşünemediğimiz gençlere yönelik eğitici eğlendirici bilim merkezlerini illerinde kurmak için birçok il ve belediye sıraya geçmiş, Konya, Bursa, Eskişehir ise bu merkezleri kurmuştur. Bilim sevgisi ve merakı bu merkezlerle yükselecektir.
Günümüzde araştırma merkezleri ve öğretim üyeleri Tübitak AB-fonları ve AB çerçeve programları, devletler arası ikili araştırma işbirliği ve Santez, bazı araştırma destek vakıfları üzerinden döner sermayelerinden araştırma birimlerine ayrılan kaynaklar gibi araştırmalarına destek ve kaynakları daha kolay bulmakta, çoğu kez yabancı ortaklı araştırma projeleri yapabilmekte, yurt dışı mesleki toplantılara katılabilmekte üniversite yakınlarındaki teknokent ve sanayi geliştirme merkezlerinde şirketlere ortak ve kurucu olabildiği gibi geliştirdikleri teknolojileri üreterek, pazarlayarak para da kazanabilmekte, sanayiye yönelik tezleri yöneterek (Santez) de araştırmalarına kaynak bulabilmektedir.
Bu sayede üniversite yabancı bilim adamları ve gruplarla ortak araştırmalar artış göstermiş ve doğal sonucu olarak bu ortak araştırma sonuçları ortak yayınlara dönüştürülerek özellikle AB ülkeleri ile ortak yayınlar, tebliğler artmış, bunlara yapılan atıflar hızla yükselmiştir.
Yayın sayısındaki yükseliş
Yıllık yayın sayısı 1970-1980 de 50-300’lerden, 2013’te 36.050’ye yükselmiş, yükselme hızı düşse de yıllık sayın sayıları toplam 37 bine yaklaşmıştır. Uluslararası ortak çalışmalar da artmıştır.
Bir önceki yazımızda vurguladığımız gibi vakıf üniversitelerinin çoğalmasıyla tersine beyin göçüne ek yurt dışından YL ve doktora amaçlı gelen öğrenci sayısı, yükseköğretimde okullaşma oranı da çok yükseldi.
Yurt içinde ve yurt dışında doktora yapan kişi sayımız da çok yükselmiştir. Bu artışlar mecburen kaliteyi de yükseltecektir. Bilime ve araştırmaya ayrılan kaynağın daha da yükselmesiyle teknoloji üretimimiz de yükselecektir. Halen ülkemiz GSMH’nın %1’ini araştırma geliştirmeye ayırabilmektedir. Bu oran G. Kore’de %4, Çin’de %6 kadardır.
ABD de çalışmalarıyla olsa da başarılı bilimcimiz Aziz Sancar’ın 40 yıllık yoğun ve sistemli çalışmasıyla Nobel alması bilime bakışı ve bilimcilerimizin geleceğe bakışını da olumlu etkiledi. Başka bilim Nobel’i alan vatandaşlarımız da olacağına inanıyorum.
İki Nobel adayı
Mesela ülkemizdeki hızla büyüyen Yıldız Holding yurt içinde Vakıf üniversitesi ve araştırma desteği verme yerine ilk kez yurt dışında başarıyla çalışan bir vatandaşımızın araştırmalarını desteklemektedir. 24 milyon USD bağışla Hotamışlıgil’in araştırmaları için donatılan Sabri Ülker Merkezinde ABD Harvard Üniversitesinde çalışan başarılı genetikçi-tıp hekimi Gökhan Hotamışlıgil obezite ve şeker hastalığı gibi kompleks hastalıklar konusunda 32.500 atıf alan 215 yayını ve çalışmalarıyla gelecekte Tıpta Nobel ödülü alacağına inanıyorum.
Halen Linz Johannes Kepler Üniversitesinde organik fotovoltaik panel hücreleri üretimi alanında çalışan aslen fizik-elektonik mezunu olan bu yıl TÜBA ödülünü alan Prof. Niyazi Serdar Sarıçiftçi, toplam 39.500 atıf alan 507 yayını ve fotovoltaik ile ilgili son 3 yayınına 9 bin atıf yapılan başarısıyla yakın bir gelecekte Kimya Nobel ödülü alabilir.
Üniversite-Sanayi işbirliğiyle başaramadığımız teknolojik üretimleri, teknokentler başarabilir.
Prof. Dr. H. Mehmet Doğan, TÜBA Şeref üyesi
HERKESE BİLİM TEKNOLOJİ 10.08.2017