Yarım asır önce bir uzay araştırma kuruluşumuz ve başarılı uzay denemelerimiz vardı.
Günümüzde yerli tank ve yerli uçak tartışmaları yapıla dursun, bundan 50 küsur yıl önce Türkiye’de günümüzde büyük ölçüde unutulmuş bir yerli füze seferberliği başlamış.
Yıl 1959, yani Rusların füzesi Sputnik’in uzaya gönderilmesinden 2 yıl sonra. Yer Bandırma. 1953 yılından beri akıllarını bu işlerle meşgul eden ve Sputnik’in uzaya yollanması üzerine iyiden iyiye heyecanlanan Şehit Mehmet Gönenç Lisesi Öğrencileri; Güngör Gezer, Artuğ Sayıner ve Osman Caran. Yanlarına arkadaşları Atilla Yedikardeşler ve Adnan Zambak‘ı da alıp günümüzde bile yapılsa uçuk ve çılgın bir proje olduğu düşünülebilecek bir işe imza atmaya hevesleri var. Evet lise öğrencilerinin üstelik. Okulları bünyesinde Bandırma Füze kulübü’nü kurarlar. Kulüp kısa süre sonra Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırma Derneği adında resmen liseden bağımsız bir dernek hâlini alır.
Fedakarlıklarla Ortaya Çıkan İlk Füzenin Hikayesi:
Zamanla katılımın arttığı dernek, özellikle bu konuda teknik bilgisi ve çalışmalarıyla tanınan Kirkor Divarcı‘nın da gelmesiyle gerçekten füze tasarlayabilecek bir kapasiteye kavuştu. Bu işe baş koyan Divarcı, nişanlısıyla evlenebilmek için biriktirdiği 400 lirayı da seve seve bu işe yatırdı ve arkadaşlarıyla birlikte kolları sıvadı.
Başarısızlık, Başarı, Talihsizlikler ve Tekrar Başarı:
Gençlerin derneğin kuruluşundan kısa süre sonra tasarladıkları 3 kiloluk minyatür füze pek başarılı olmaz ve ancak 40 metre yüksekliğe kadar çıkarak denize düşer. 10 ekim 1959‘da yapılan bu deneme genellikle alayla karşılansa da toplumdan olumlu tepkiler de alır. Füzeci gençler kendilerini alaya alanlara kulaklarını tıkayıp çalışmalarına devam ederler. Bir başarısız deneme daha yapan gençler 1960 yılının Şubat ayındaki üçüncü denemelerindeyse füzeyi 750 metre yüksekliğe çıkarmayı başarmıştır.
Bu deneme sınırları aşarak yabancı ülkelerin medyasında da kendine yer bulur. Füzeci gençler artık yaptıkları işin ülke sınırlarını aşmış olmasının verdiği özgüvenle hareket etmektedir.Derneğin adı Bandırma Havacılık ve Astronomi Roket Kulübü olarak değiştirilir.
Derneğinin adının değişmesini takip eden ilk dönemde şanssızlıklar ve teknik aksaklıklar füzeci gençlerin peşini bırakmaz ve uzun süre başarılı bir deneme gerçekleştiremezler. Derken 1961 yılında yapılan denemede füzenin 300 metre yüksekliğe fırlatılıp buradan paraşütle indirilmesi füzecilerin kendilerine olan güvenlerini tazeler ve çalışmalara hız vermelerini sağlar.
İTÜ ve TSK’dan Destekle Üzerinde Türk Bayrağı Olan Bir Füze:
24 mayıs 1962 tarihinde derneğin Ankara şubesi açılır ve bu aşamada füzecilerin çalışmaları Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yakından izlenmeye başlamıştır. Bu dönemde Kirkor Divarcı’nın tasarladığı Marmara-1 füzesi İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından onaylanır.
TSK’nın da devreye girip destek vermesiyle Marmara-1 1962’de Zafer Bayramı’nda fırlatılır:
Bugün bile duysak büyük olasılıkla söyleyenle alay edeceğimiz bir olay gerçeklekmiştir: Üzerinde Türk Bayrağı olan, 1 metre 33 cm uzunluğunda ve 1,5 kilo ağırlığındaki ilk Türk füzesi Marmara-1 gökyüzünde süzülmektedir! Artık Kirkor Divarcı ve arkadaşları çılgın bir projeyle uğraşan hevesli gençler olmaktan biraz ötededir, Zira projeleri doğru yönde ilerlemektedir. Neredeyse 1 km yüksekliğe çıkması açısından bu test atışı temelde başarılı olmuştur, ancak füzenin havada ateş alıp patlaması ve 200 metre kadar uzağa düşerek yangın çıkarması başarıya gölge düşürmüştür. Füzeciler yine de pes etmez ve çalışmalarına tam gaz devam ederler.
Artık Profesyonel Bir Kurum:
Kısa süre sonra yapılan Marmara-2 denemesindeyse o ana kadar elde edilen hız rekoru kırılır.Füze o kadar hızlı kalkış yapmıştır ki atış sahasının yakınlarına kurulan rasat kuleleri füzeyi takip edemez ve füze kaybolur ve asla bulunamaz. Başarılı test atışları zincirinde Marmara-2’yi Hürriyet-1 ve Hürriyet-2 füzeleri izler. Marmara-3 denemesinde füzenin havalanamaması can sıksa da füzecilerin şevkini kırmaz. Bir fiyasko olan Marmara-3’ün aksine Marmara-4, tam 5415 metre yüksekliğe kadar çıkarak müthiş bir başarı sağlar ve füzecilerin doğru yolda olduğu ve füzenin askeri amaçlarla kullanılabilecek duruma gelmesinin yakın olduğu izlenimini uyandırır.
Uzaya Canlı Gönderme Düşüncesi ve Bir Yangın:
Bu aşamada her şey mükemmel görünmektedir ve kendilerine güvenleri her gün haklı olarak artan divarcı ve ekibi füze projesiyle yetinmeyip uzaya canlı gönderme düşüncesine eğilmeye başlarlar. Aktrüs adı verilen bu projede 4 metre uzunluğunda ve 500 kilo ağırlığında bir füzeye bir fare konularak uzaya gönderilmesi düşünülmektedir.
İşte bu noktada olan olur ve her şeyi tepetaklak eden bir gelişme yaşanır. 1963 yılı itibarıyla tüm proje planları Kirkor Divarcı’nın evinde tutulmaktadır. Her şey bu kadar iyi giderken Divarcı’nın evinde bir yangın çıkar ve projeye dair tüm yazılı belgeler bu yangında kül olur. Yangının nasıl çıktığına dair bir ipucu bulunamaz. Yalnızca şanssızlık eseri olduğuna inanmayan Kirkor Divarcı’nın morali fena hâlde bozulur. Olaydan çok etkilenir ve emeklerinin boşa gitmesi üzerine füze çalışmalarına bir daha başlamamak üzere son verir.
Yangından sonra füzecilerin kurduğu dernek Havacılık ve Uzay Araştırma Derneği (HUZAD) adı altında faaliyetlerine devam eder ve günümüzde de yaşamaktadır. Merak edenleriniz için belirmek isteriz dernek beklendiği gibi canlı bir şekilde faaliyet göstermiyor.
Azalarak Biten Çalışmalar:
Sirius, Vega ve hayata geçirilen 300 km menzilli Ata-1 roketi gibi kayda değer projelere imza atsak da 4 yılda müthiş mesafe kaydeden füze çalışmalarını aynı hızda devam ettirememişiz.
Bu bağlamda ülkenin gündemine daha 60’lı yıllarda giren ve çok hızlı ilerleyen yerli füze projesi Kirkor Divarcı’nın işten el etek çekmesiyle öksüz kalmıştır.
WEBTEKNO Şahin KILINÇ 06.04.2017