New York Üniversitesi’nde eğitim ve psikoloji profesörü Selçuk R. Şirin uyarıyor: “Eskiden hammadde, coğrafya, kaynaklar vs. önemliydi. Son yıllarda kalkınmanın anahtarı ‘becerikli insan’. Yeni ekonomide, beceri sahibi bireyleri yetiştirebilen ülkeler sivriliyor…”
Eğitimde bir başarı ölçütü olarak hep PISA’yı konuşuyoruz. Nedir PISA?
Öncelikle bir ekonomi ve kalkınma kuruluşunun neden eğitim ile ilgilendiğini anlamak gerekir. Türkiye’nin de kurucu ortağı olduğu OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ortaya çıkardığı çok marka, çok fazla çalışma var ama bunların en bilineni PISA.
Neden bu kadar önemli?
Son 15-20 yıl içinde kalkınmanın anahtarı olarak ‘becerikli insan’ ön plana çıktı. Eskiden hammadde, coğrafya, kaynaklar vs. önemliydi. Yeni ekonomide, beceri sahibi bireyleri yetiştirebilen ülkeler sivriliyor. Bu akım 1990’larda başladı. OECD de bu anlayışa uygun olarak üye ülkelerinin, eğitim yoluyla gençlerine bu becerileri kazandırıp kazandıramadığını görmek istedi. Yani çıkış noktasının eğitimle ilgisi yoktu; katma değeri yüksek ekonomiye insan yetiştirme yeteneği sorgulanıyordu. Bu yüzden PISA sistemi altında, üç yılda bir her üye ülkenin 15 yaşındaki çocuklarının becerileri ölçülmeye başlandı.
BİLGİ KULLANMA
Her ülkede aynı mı bu ölçüm? Japonya’yla Türkiye örneğin aynı şekilde mi değerlendiriliyor?
Ülkelerin eğitim sistemi ya da çocukların kaçıncı sınıfa gittiği PISA açısından fark etmiyor. Ortak nokta, 15 yaşındakileri ölçmek. Üç temel alan var: Fen bilgisi, matematik ve anadilinde okuma-yazma.
Bunları ölçen başka test yok mu?
m Ulusal testler de var elbette ama PISA’nın kurucusu Andreas Schleicher’in dehası da burada yatıyor. Ulusal testlerden farklı olarak, çocukların neyi bildiğini ölçmüyor PISA; çocuğun bu bilgiyi sorunları çözmek için ne kadar kullanabildiğini ölçüyor.
FİNLANDİYA BİZİM GİBİYDİ
Çocukları bu testte başarı sağlayan ülkeler ekonomik düzeyde de başarılı mı?
Evet. PISA ilk uygulanmaya başladığında en başarılı ülke Finlandiya’ydı. Güney Kore, Singapur gibi Asya ülkeleri onu örnek aldı, hatta yetişip geçti. Ama ben halen Finlandiya örneğini çok önemsiyorum.
Neden?
1970’lerdeki Finlandiya ve Türkiye’yi kıyasladığınızda aşağı yukarı aynı durumda olduklarını görüyorsunuz. Finlandiya da bizim gibi, bir köylü toplumdu; Norveç gibi petrolü de yoktu. Bu yüzden, ‘Biz farklı bir şey yapmalıyız’ dediler. ‘Yeni ekonomiyi’ ilk onlar gördüler. Araştırmaya, geliştirmeye yatırım yaptılar. Üniversitelerini çoğalttılar; okul öncesi eğitime ciddi anlamda yüklendiler. Bu şekilde 2000’lerde zirveye çıktılar. Bir süreç bu. Türkiye’nin de ilham alması gereken bir süreç.
Eğitim de bir yere kadar!
“Eğİtİm sisteminde yapılacak reformlar elbette tek başına yetersiz kalacaktır. Bilgi ekonomisi bu reformların yanı sıra bireylerin bilgiye özgürce ulaşmasını ve insanların becerileriyle ortaya koyduğu katma değerin yasalarca güvence altına alınmasını gerektiriyor. Çocuklarımızın bu yeni ekonomideki başarısı bu alanlarda yapılacak yasal reformlara da bağlı.”
BU RİSKLERİ NASIL BERTARAF EDERİZ
Selçuk R. Şirin’e göre, eğitim alanında ciddi bir riskle karşı karşıyayız. Ama bu riski bertaraf etmek mümkün:
Son üç yılda PISA’da zaten kötü olan konumumuzu daha da kötüleştirdik. Bu düşüş anlamlı. G-20 ülkesiyiz; yani dünyanın en büyük 20 ülkesinden biriyiz. Ama en son PISA ölçümüne göre, 15 yaşındaki çocuklarına ekonomide rekabet edecek becerileri kazandırma konusunda dünyadaki ilk 50 ülke arasında yokuz. Bu vahim bir durum. Nüfusunun yarısı 30 yaşın altında olan, yani eğitim çağında bulunan bir ülkenin çocuklarını kendi ekonomik büyüklüğünden daha kötü bir geleceğe hazırlama riskiyle karşı karşıyayız.
OKUL ÖNCESİ ÖNEMLİ
Bizim sıkıntımız öğretememek. 12 yılda İstiklal Marşı’nı makamıyla okumayı öğretmekte bile yetersiziz. Müfredatla ilgili bir şey değil bu. Neyi öğretmeye çalışıyorsak, hepsinde sıkıntı yaşıyoruz.
En önemli unsur okul öncesi eğitim. Türkiye’nin her iline üniversite açmaktansa, her mahallesine kaliteli bir okul öncesi eğitim kurumu açmak daha önemli.
Diğer ülkelerin başarılarından ilham alabiliriz ama kendi ülkemize uygun bir model oluşturmamız gerekir. Gerçek anlamda, her görüşten insanın katıldığı, eleştirel düşünceye özellikle yer veren bir Milli Eğitim Şurası toplamamız gerekir.
İŞTE EN ÖNCELİKLİ 7 ADIM
Selçuk R. Şirin, Türkiye’nin eğitim konusunda atması gereken adımları da şöyle anlatıyor:
1- Veriye dayalı reform kültürü: Önemli olan reform değil, reformun neye göre yapıldığı. İlk reform, eğitimde tüm değişikliklerin verilere dayandırılması.
2- Herkes için okul öncesi eğitim: Eğitimde geri dönüşü en yüksek yatırım, okul öncesi dönemde. Okul öncesi eğitimine katılımda okul öncesi eğitim öğretmeni yetiştirmekten, müfredat geliştirmeye kadar ciddi bir yatırım için kollar sıvanmalı.
3- Profesyonel öğretmenlik: Asya ülkeleri ve Finlandiya’daki eğitim mucizelerinin ardında öğretmene verilen değer vardır. Bu sistemlerde öğretmenlik profesyonel bir meslek olarak tanımlanmış; öğretmen seçimi, eğitimi ve sosyoekonomik statüsü buna göre organize edilmiştir.
4- Merkezi idarede esneklik: Türkiye PISA’ya katılan ülkeler içinde en merkezi sisteme sahip ülke. PISA’da zirvede olan ülkelerde ise okul yöneticileri başarı kriterlerini belirlemekte, öğretmen alımlarını yönetmekte, ders kitaplarını seçmekte, müfredatı çeşitlendirebilmekte. Merkezi yönetimin elinde olan bazı yetkileri il, ilçe ve okul yönetimlerine bırakmak için yapısal reformlar yapılmalı.-
5- Dezavantajlı öğrencilere küçük sınıf: OECD ülkeleri arasında, fakir öğrenci sayısı arttıkça sınıfların kalabalıklaştığı tek sistem bizde. Öğretmen atamalarında önceliği sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı öğrencilerin gittiği okullara vermeli.
6- Milli STEM Seferberliği: Matematik ve fen alanında üstün başarılı öğrencilerimizin oranı OECD ortalamasının yarısından az. Milli bir STEM seferberliği (fen, teknoloji, matematik, mühendislik eğitimi) başlatarak katma değeri yüksek üretimin esas olduğu, yeni ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek becerili bireylerin yetişmesini sağlamalı.
7- Başka bir sınav mümkün!: Eğitim reformunun başarısı sınavların topyekün gözden geçirilmesine bağlı. Açık-uçlu sorularla muhakeme, eleştirel düşünce gibi üst beceri seviyelerine hitap eden yeni bir ulusal sınav sistemi gerekli.
KİMDİR
Selçuk R. Şirin, New York Üniversitesi’nde (NYU) J. K. Javits Kürsüsü profesörü. 2015’te ABD Bilimler Akademisi Komisyonu’na seçildi. Hürriyet’te haftalık köşe yazıları kaleme alan Selçuk Şirin’in ‘Yol Ayrımındaki Türkiye: Ya Özgürlük Ya Sefalet’ adlı kitabı geçen sene yayımlandı. ‘Bir Türkiye Hayali’ isimli yeni kitabı yine Doğan Kitap’tan önümüzdeki günlerde yayımlanacak.
HÜRRİYET 20.02.2017