Ülkemizde öğretmen eğitimi veren iki program var. Biri dört yıllık eğitim fakültesi diğeri pedagojik formasyon programı. Halen 96 eğitim fakültesinde 200 bin öğrenci okuyor. Pedagojik formasyon programına ise öğretmenlik yapılacak bir alanda eğitim görmüş üniversite mezunları giriyor. Geçen yıl 100 bin üniversite mezunu pedagojik formasyonla öğretmenlik sertifikası aldı.
Formasyon derslerinin bir kısmı online olarak veriliyor. Adaylar çok az uygulama yapıyorlar. Bir kısmı hiç yapmıyor. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yetkilileri bu iki programın kusurlarını yıllardır kamuoyuyla paylaşıyor. Öğretmen eğitimini yeniden yapılandırmak için 2010 yılında başlatılan çalışmalar halen devam ediyor. Sadece YÖK ve MEB değil eğitimle ilgilenen herkes bu programların artık yenilenmesi gerektiğini düşünüyor. Ben de aynı fikirdeyim. Türk eğitim sisteminin en acil sorunu öğretmen eğitimidir. Bu programlarla Bilgi Çağı’nın öğretmenini yetiştirmemiz mümkün değil. Her sınıfa çok iyi yetişmiş, bilgili, becerili ve erdemli bir öğretmen koymadan müfredat dahil hiçbir eğitim reformunun gerçekleşmesi mümkün değil.
Öğretmen eğitiminde reform gerekçeleri:
1 – Bugünkü eğitim fakülteleri, MEB’e bağlı eğitim enstitülerinin 1982 yılında 2547 sayılı yasayla üniversitelere bağlanmasıyla kuruldu. Enstitülerin öğretim görevlileri akademisyen değildi. Ben de onlardan biriydim. O zaman öğretmen eğitimini üniversite düzeyine çıkardığımız için önemli bir reform yaptığımızı sanmıştık. Halbuki aynı yıllarda gelişmiş ülkeler öğretmen eğitimini yüksek lisans düzeyine çıkarmak için reformlar yapıyordu. Mesela, Finlandiya 1978 yılında bir karar alarak anaokulu hariç bütün öğretmenlerin kendi alanında tezli yüksek lisans yapmasını zorunlu yaptı. Ortaokul ve lise öğretmenleri ders verdikleri alanda, ilkokul öğretmenleri ise eğitim bilimlerinde tezli yüksek lisans yapmaya başladılar. Bugün Finlandiya’da bütün öğretmenlerin yüksek lisansı var, bir kısmı da doktoralı.
Amerika’da reform arayışı 1983’te yayınlanan ‘Bir Millet Tehlike’de raporuyla başladı. Aynı yıllarda peş peşe yayınlanan raporlarda öğretmen eğitiminin yüksek lisans düzeyine çıkarılması önerildi. 110 araştırma üniversitesinin eğitim fakültesi dekanları tarafından kurulan Holmes Group 1986 yayınladığı ‘Yarının Öğretmenleri’ adlı raporda öğretmen eğitiminin beş yıla çıkarılmasını istedi ve bunu kendi fakültelerinde uygulamaya başladı. Aynı yıl Carnegie Foundation ‘21. Yüzyılın Öğretmenleri’ adlı raporunda benzer bir model önerdi. Zaten Amerika’da öğretmen eğitimini yüksek lisans düzeyinde veren programlar 1920’lerde Harvard’da başlamıştı. Bugün Amerika’daki üç milyondan fazla öğretmenin yüzde 50’sinin yüksek lisansı vardır. Benzer şekilde Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de, Hollanda’da Japonya’da, Kanada’da, Avusturalya’da, Hong Kong’da, Singapur’da öğretmen eğitimini lisansüstü düzeyde veren programlar bulunuyor. Bunların bir kısmında öğretmen adaylarına burs veya tam maaş veriliyor. Mesela, Singapur’da uygulanan ve iki yıl süren bir pedagojik formasyon programına seçilen üniversite mezunlarına iki yıl boyunca tam maaş ödeniyor. Amaç en iyilerin programa girmesini sağlamak.
2 – Öğretmen bilmediğini öğretemez. Eğitimini tamamlayarak atanmak için Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’ni (ÖABT) alan adayların test sonuçları öğretmenlerimizin öğretecekleri konuyu yeterince bilmediğini gösteriyor. Bu durumun sorumlusu öğretmenler değil sistem. Mevcut öğretmen eğitimi sisteminin daha başarılı öğretmenler yetiştirmesi mümkün değil. Eğitim fakültelerinde okutulan derslerin yüzde 50’sini alan bilgisi, yüzde 30’unu meslek bilgisi, yüze 20’sini de genel kültür dersi oluşturuyor. Bir başka deyişle, söz gelimi dört yıl eğitim verdiğimiz lise matematik öğretmenlerine aslında iki yıllık yüksek okul eğitimi düzeyinde matematik eğitimi veriyoruz. Kendi alanında lisans düzeyinde bile eğitim vermediğimiz lise matematik öğretmenlerinin ÖABT’de 50 sorudan sadece dokuz doğru yapmasına şaşırmamak gerekiyor.
Stajların süresi az, ‘uygulama okulları’ yok
3 – Öğretmen nasıl öğreteceğini bilmek zorunda. Onu öğretmen yapan budur. Eğitim fakülteleriyle ilgili bir sorun da stajın azlığı, hatta yokluğu olduğu söylenebilir. Mevcut programa göre öğretmen adayları son sınıfta bir dönem haftada bir gün uygulama için okullara gidiyor. Bir dönem 14 haftadır. İlk birkaç hafta planlamayla geçiyor. Son bir iki hafta sınavlar var. Ortalama dokuz hafta uygulama için okullara gidiliyor. Hadi 10 hafta diyelim. Her gün altı saat okulda kalsalar toplam 60 saat yapar. Adaylar yerleştirildikleri sınıflarda öğretmenleri gözlemliyorlar. Birkaç saat te ders veriyorlar. Böyle öğretmen yetişmez. Sadece öğretmenlik değil hiçbir meslek böyle öğrenilemez. Dünyadaki en başarılı öğretmen eğitimi programlarında uygulamaya ayrılan zaman iki yıldır. Tıp, hukuk vb. gibi mesleklerde de eğitimin uygulamalı kısmı iki yıldır.
Nasıl öğreteceğini bilmeyen öğretmen bildiğini de öğretemez. Her eğitim fakültesinin bir veya birkaç uygulama okulu olmalı. Uygulama okulu öğretmenleri, öğretmen eğitimine katkı sağlayacak başarılı olan adaylar arasından seçilmeli. Bu öğretmenlerin kadrosu eğitim fakültelerinde olmalı, hem öğretmenlik hem de öğretmen adaylarına danışmanlık yapacakları için maaşları da daha yüksek olmalı. Maalesef Türkiye’de ‘uygulama okulu’ diye bir okul türü bile yok. Nasıl tıp fakültelerinin eğitim ve araştırma hastaneleri varsa eğitim fakültelerinin de uygulama ve araştırma okulları olmalı. Amerika’da son 16 yıl çalıştığım eğitim fakültesinde binamızın birinci katında uygulama okulumuz olan bir ilkokul vardı. İkinci katında da bizim ofislerimiz bulunuyordu.
4 – Eğitim fakültelerinin bir sorunu da öğretim üyelerinin öğretmenlik deneyimi konusu. Mevcut öğretim üyelerinin çok büyük bir kısmı hayatında bir gün öğretmenlik yapmamış ama öğretmen eğitimi veriyor. Bu böyle devam edemez, etmemeli. En az iki yıllık öğretmenlik deneyimi olmayanlar eğitim fakültesinde öğretim üyesi olmamalı. Öğretmenlik deneyimi olanlar da periyodik olarak okullara dönmeli ve deneyimlerini yenilemeli. Öğretmenlik deneyimi olmayan mevcut öğretim üyelerine ise bu deneyimi kazanması için gerekli destek verilmeli ve kolaylık sağlanmalı.
Bu yazının amacı eğitim fakültelerini veya pedagojik formasyon programının eksiklerini analiz etmek değil. Sorun zaten biliniyor. Yukarda yazılanlar da Türkiye’de öğretmen eğitiminin yeniden yapılandırılması gerektiğini göstermeye yeter. Mesele, bu sorunun nasıl çözüleceği. Yazının bundan sonraki kısmında hem öğretmen eğitiminin hem de mevcut öğretmenlerin mesleki gelişiminin nasıl olması gerektiğine ilişkin üç öneri yer alacak.
Öneri – 1: Alanda tezli yüksek lisans
Lisans düzeyinde dört yıllık öğretmen eğitimi veren mevcut eğitim fakülteleri yeniden yapılandırılarak adaylara öğretmenlik yaptıkları alanda tezli yüksek lisans düzeyinde eğitim veren ve eşzamanlı olarak öğretmenlik formasyonu kazandıran kurumlara dönüştürülmeli. Bu model uygulandığında eğitim fakültelerinde okuyan öğretmen adayları bir bilim dalında lisans artı tezli yüksek lisans eğitimi alabilecek, eş zamanlı olarak da öğretmenlik meslek derslerini alarak öğretmenlik uygulaması yapabilecek. Lisans, yüksek lisans ve meslek eğitimi dersleri aynı programın içinde harmanlanmış olacak, teori ve uygulama eş zamanlı olarak öğrenilebilecek. Öğretmen adaylarının alanda yüksek lisans tezinden önce aynı alanda lisans mezuniyet tezi ve eğitim bilimleri (pedagoji) mezuniyet tezi de yapmaları sağlanmalı. Hem araştırma yapmayı bilen hem de mevcut araştırmaları kullanabilen öğretmen ancak araştırma yaparak yetişebilir. Bu model uygulandığında öğretmen adayları lisans ve yüksek lisans tezleriyle kendi alanlarında bilimsel uzmanlık kazanabilecekler. Bunun yanı sıra toplam iki yılı bulan okul deneyimi ve öğretmenlik uygulaması ile öğretmenlik mesleğini tam olarak öğrenebilecek. Ayrıca ortaokul ve lise öğretmenleri okuttukları Türkçe, matematik, fizik, tarih, kimya vb. konularda, anaokulu ve ilkokul öğretmenleri ise çocuk gelişimi, eğitim psikolojisi, öğrenme psikolojisi vb. gibi bir eğitim bilimi alanında yüksek lisans yapabilecek. Böyle bir model Finlandiya’da 1978’den beri uygulanıyor. Finlandiya Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre öğretmen adaylarının mezuniyet süresi beş ile yedi-buçuk yıl arasında değişiyor.
Öneri – 2: Alanda tezli yüksek lisansa dayalı pedagojik formasyon
Öğretmenlerin sadece eğitim fakültelerinde yetişmesi şart değil. Öğretmenlik yapılacak bir alanda eğitim görenlere de meslek eğitimi (pedagojik formasyon) alarak öğretmen olma imkanı vermek gerekiyor. Ancak Türkiye’de uygulanan pedagojik formasyon eğitiminin yeniden yapılandırılması şart
Pedagojik formasyon yeniden yapılandırılmalı ve bu programa bir bilim dalında tezli yüksek lisans yapmış veya yapmakta olanların alınması gerekiyor. Pedagojik formasyon ve alanda tezli yüksek lisans programlarına eş zamanlı olarak kayıt yaptırılabilir. Özenle seçilerek programa alınan adaylar, yukarıda anlatılan tezli yüksek lisans düzeyindeki eğitim fakültesi modelinde olduğu gibi iki yıl süren bir öğretmenlik meslek eğitimi almalı. Seçilen öğretmen adayları ilk yıl okullardaki deneyimli danışman (usta) öğretmenlerin yanına yardımcı (çırak) olarak yerleştirilmeli ve iki dönem, mümkünse iki ayrı okulda kendi alanlarındaki iki ayrı usta öğretmene tam zamanlı yardımcılık yapmalı. Öğretmen adayları ikinci yılda yine kendi alanlarındaki usta öğretmenlerin yanına Aday Öğretmen (kalfa) olarak yerleştirilmeli. Uygulama dersleri eğer mümkün olursa yine iki farklı uygulama okulunda iki farklı uygulama öğretmeninin sınıfında yapılmalı. İki yıl süren ‘Öğretmen Yardımcılığı ve Öğretmenlik Uygulaması’nda adaylara deneyimli uygulama öğretmenleri ve öğretmenlik deneyimi olan uygulama öğretim üyeleri geri bildirim vermeli ve rehberlik etmeli. Burada önerilen modele benzeyen pedagojik formasyon programları Singapur, Amerika, Hollanda ve İngiltere gibi birçok ülkede başarıyla uygulanıyor.
Kısaca, öğretmen adayları ister tezli yüksek lisans düzeyinde eğitim veren bir eğitim fakültesinde, isterse tezli yüksek lisansa dayalı bir pedagojik formasyon programında olsun en az bir yıl ‘Öğretmen Yardımcısı’, bir yıl da ‘Aday Öğretmen’ olarak toplam iki yıl işyeri ortamında uygulama yapmalı, öğretmenliğe ilişkin bilgi, beceri ve değerleri eş zamanlı olarak, yaparak ve yaşayarak öğrenmeli.
Öneri – 3: Öğretmenler için alanda tezli veya tezsiz yüksek lisansla mesleki gelişim
Öğretmen ne öğreteceğini, nasıl öğreteceğini, kime öğreteceğini bilmeli, öğretmeni olduğu toplumu tanımalı ve ortak değerlerine saygılı olmalı. Bunlar olmadan öğretmenlik yapılamaz. Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’nin sonuçları eğitimini yeni tamamlamış adayların öğretecekleri konularda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Yukarıda da belirtildiği gibi bu onların suçu değil. Mevcut sistemle daha iyi öğretmen yetiştirilemez. ÖABT testinde her alanda 50 soru soruluyor ve 2016 yılı doğru cevap ortalamaları şöyle: Lise matematik öğretmenliğinde 9.9, Almanca’da 14, fizikte 15, kimyada 16, fen bilimlerinde 16, biyolojide 17. En yüksek doğru cevap ortalaması 32 ile anadilimiz Türkçe’de. Önceki yıllar için de durum pek farklı değil. 2015’te yine 50 soruda en düşük doğru cevap ortalaması 12.8’le biyolojide, en yüksek doğru cevap ortalaması ise 30.8 ile Türkçe’de idi. 2014’te en düşük ortalama 13 ile fen bilimlerinde, en yüksek ise 32 ile Türkçe’de idi. ÖABT’nin verildiği ilk yıl olan 2013’te ise en düşük doğru cevap ortalaması 11.9 ile Almanca’da, en yüksek ise 26 ile Türkçede idi. Öğretmen bilmediğini öğretemeyeceği için onların alan bilgisi artırmamız gerekiyor.
Öğretmen hangi konuyu nasıl öğreteceğini de bilmek zorunda. KPSS Eğitim Bilimleri testinde ise 2013’ten bu yana toplam 80 soru soruluyor. Doğru cevap ortalamaları 2013’te 46, 2014’te 43, 2015’te 38 ve 2016’da 41’dir. Yeni mezun öğretmen adaylarımızın eğitim bilimleri alanında da yeterli olmadığı görülüyor.
Yukarıda adını verdiğimiz ülkelerde öğretmenler için mesleki gelişim zorunlu. Mesleki konferanslara katılarak, yeni dersler alarak, tezli veya tezsiz yüksek lisans yaparak kendisini geliştirmeyen öğretmenlerin öğretmenlik sertifikaları yenilenmez.
Öneri: Dünyada en genç öğretmen nüfusuna sahip ikinci ülkeyiz. Öğretmenlerimizin yarısının deneyimi 10 yıldan az. Test sonuçları ortada. Her şeyin her gün değiştiği bilgi çağı toplumunda mevcut öğretmenlerin mevcut bilgileriyle 20 yıl daha öğretmenlik yaptığını düşünmek bile istemiyorum. Geleceğimiz olan çocuklarımıza bunu yapamayız, yapmamalıyız. Modern toplumda gücün, servetin ve itibarın kaynağı soy-sop değil eğitimdir. İyi eğitim, iyi öğretmenle olur. Eğitimde her işin başı öğretmendir. Yapılacak iş, öğretmenler için mesleki gelişimi zorunlu kılmaktır. Öğretmenlerimiz önce kendi alanlarında, sonra da eğitim bilimlerinde tezli veya tezsiz yüksek lisans yaparak kendilerini geliştirmeli. Öğretmenler için yüksek lisans programı açacak üniversiteler önce YÖK tarafından belirlenecek akademik kriterleri karşılamalı. Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenleri yüksek lisans yapmaya motive etmek için bir teşvik programı hazırlamalı. Bir yasal düzenleme yapılarak yüksek lisans yapan öğretmenlere maaş ve statü artışı sağlanacağı garantisi verilmeli.
Eğitim fakültesi, fen-edebiyat fakültesi işbirliği
Yukarıda önerilen modellerin uygulanması halinde hem öğretmen adayları hem de mevcut öğretmenler kendi alanları olan bilim dallarında yüksek lisans yapacakları için bu bilim dallarında eğitim veren fen-edebiyat fakülteleri veya benzeri fakültelerle eğitim fakülteleri arasında çok sıkı bir işbirliğine ihtiyaç doğacak. Öğrencilerin tezli veya tezsiz yüksek lisans çalışmasını fen-edebiyat ve benzeri fakültelerdeki öğretim üyeleriyle yapması gerekecek. Bu öğrencilerin biri fen-edebiyat fakültesinden diğeri eğitim fakültesinden olmak üzere iki danışmanı olmalı. Fen-edebiyat fakültelerinin öğretmen eğitimine lisans ve yüksek lisans düzeyinde eğitim vererek katkı sağlaması bu fakültelere öğretmen eğitiminin kalitesini artırıcı yeni bir işlev kazandıracaktır.
Önerilen öğretmen eğitimi modellerinin uygulanabilmesi ve yüksek nitelikli öğretmenler yetiştirebilmesi için yapılması gereken işlerden birisi de, öğretmen eğitimi için bir akreditasyon sisteminin kurulmasıdır. Belirli standartları karşılamayan eğitim fakültelerinin açılmalarına izin verilmemeli, belirli yeterlilikleri kazanmamış mezunların da ataması yapılmamalı. Bu standartları ve yeterlilikleri belirleyecek ve uygulayacak olan ise bağımsız mesleki kuruluşlarıdır.
HÜRRİYET Prof. Dr. Mustafa ÖZCAN 13.02.2017