Aralık ayında PISA ve inovasyon konuları ağırlıklı şekilde gündeme getirildi ülkemizde. Bu sevindirici durum inovasyon için geçmiş yıllarda da gerçekleşmişti. PISA konusunda ise bu ilgi ilk kez gerçekleşti. Bu ilginin önümüzdeki dönemlerde eğitim sistemimizin gelişmesine çok olumlu etkileri olmasını diliyor ve ümit ediyoruz.
PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafında 3 yılda bir yapılan “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı”. Program 2000 yılından beri uygulanıyor. Türkiye de 2003 yılından beri PISA kapsamı içinde yer alıyor. PISA değerlendirmesi eğitimin kalitesi konusunda tüm dünyada dikkatle izlenen ve önem verilen bir uygulama. Değerlendirme 15 yaşındaki çocukların matematik, fen (bilim) ve okuduğunu anlama konularında yapılıyor. 15 yaş çocuklarda genel olarak zorunlu eğitim döneminin son bulup lise eğitiminin başladığı devre olduğu için önem taşıyor.
Son olarak yapılan 2015 yılı PISA değerlendirmesi bu yılın kasım ayında yayınlandı. 500 sayfayı bulan bu kapsamlı çalışmada 72 ülke değerlendirmeye dahil edildi. Değerlendirmeye 540 bin öğrenci katıldı. Türkiye bu değerlendirmede matematik dalında 49., fen (bilim) dalında 52. ve okuduğunu anlama dalında da 50. sırada yer aldı. Maalesef bu sonuçlarla ülkemiz 2012 yılındaki değerlendirmeye göre önemli ölçüde geriledi.
2015 yılı PISA değerlendirmesinde Singapur değerlendirme kapsamında yer alan 3 alanda da birinci olarak büyük bir başarı kazandı. 2012 yılı değerlendirmesinde de Singapur ilk sıralarda yer almıştı. Bu nedenle bu ülkenin eğitim sistemini incelemek önem kazanıyor. OECD bilgilerine göre 5.5 milyon nüfuslu Singapur’da yüksek öğenim hariç eğitim çağındaki çocuk ve genç sayısı 950 bin civarında. İlkokulda öğrenci başına 10 bin 160 dolar, orta eğitimde 13 bin 417 dolar ve yüksek öğretimde de 22 bin 58 dolar harcanıyor. Bu rakamlar, yine OECD bilgisine göre, OECD’nin birçok gelişmiş ülkesini geride bırakıyor.
Singapur eğitim sisteminde öğrencilere 21. yüzyılın gerektirdiği becerilerin kazandırılması hedefl eniyor. Bu hedefler içinde öğrencilere öz ve sosyal farkındalık yaratma, sorumlu karar alabilme, kültürlerarası beceriler, eleştirel ve yaratıcı düşünme gibi beceri ve değerlerin kazandırılması ön plana çıkıyor. Öğrencilerin bu kazanımlara sahip olmasına ders ve testlerden daha çok önem veriliyor.
Ayrıca, yine OECD bilgilerine göre, Singapur’da sadece ilk yüzde 5’lik dilimdeki en başarılı lise mezunları öğretmen olabiliyor. 2010 yılından beri her yıl üniversitelerden 500 civarında öğretmen mezun oluyor. Bakanlık öğretmenleri mesleki gelişim konusunda teşvik ediyor. Öğretmenlerden kendilerini mesleğine ve işine adaması, işbirliğine dayalı öğrenme ve profesyonel mükemmellik kültürünü güçlendirmesi bekleniyor. Maddi ve manevi açıdan öğretmenlik mesleği yüceltiliyor. Kısaca, toplumda öğretmen el üstünde tutuluyor.
Yine her PISA değerlendirmesinde sürekli ilk 5’te, hatta bazen birinci sırada yer alan tek Avrupa ülkesi Finlandiya’da da öğretmenlik mesleği maddi manevi açıdan teşvik ediliyor. Lisansüstü eğitim zorunlu kılınıyor. Mesleğin cazibesi arttırılarak en iyi lise mezunlarının öğretmenlik mesleğine yönlendirilmesi hedefleniyor.
Aralık ayında ülkemizde dikkat çeken bir diğer sevindirici olay da İnovasyon Haftası’na gösterilen ilgi oldu. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) 5 yıldan beri her yıl düzenlemekte olduğu bu etkinlik bu yıl da aralık ayının ikinci haftasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Bu yılki 5. Türkiye İnovasyon Haftası’nın ödülleri de 10 Aralık Cumartesi günü sahiplerini budu. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, “Beş yıl önce 15 bin kişiyle başladık, bu sene 60 bin katılımcıya ulaştık” açıklamasıyla etkinliğe artan ilgiye işaret çekti.
İnovasyon konusunda ülkemizde henüz önemli bir başarı gerçekleştiremesek de, konuya gösterilen ilgi ve teşvikler bizi yarınlarımızı konusunda umutlandırıyor. Nitekim bu yıl ülkemizin “Uluslararası İnovasyon Sıralaması”nda 16 sıra birden atlayarak 58. sıradan 42. sıraya yükseldi. Yine bu yıl ülkemiz Avrupa Birliği 2016 İnovasyon Endeksi’nde “İnovasyonda İddiası Olmayan Ülkeler” grubundan çıkarılıp, “Orta Seviyede İnovatif Ülkeler” grubuna yükseltildi. Fakat maalesef ne Ar-Ge konusunda, ne yeni ürün geliştirme ve girişimcilik konularında en önemli bir gelişmeye imza atılamadı ülkemizde. Sadece BOSCH firmasının (150 ülkede faaliyet gösteriyor) ortalama her gün 22 patent başvurusu yapıyor olması bu konuda önemli bir gösterge olmalı.
İnovasyonun kaynağı mesleğinde nitelikli, çağdaş bilgilerle donatılmış insanlar olduğuna göre PISA sonuçları ülkelerin inovasyon potansiyeli açısından önemli bir gösterge. Türkiye katma değerli üretim yapmalı, yüksek teknoloji ürünlerinde ihracatını artırmalı, kilo başı ihracat kazancını ikiye üçe katlamalı derken, çok iyi eğitilmiş nitelikli insanlarımızın artırılması gereğine vurgu yapıyoruz.
Altıntopumuza gelince! Altıntopumuz ülkemizin sahip olduğu genç, dinamik ve sağlıklı nüfus yapısı. Ülkemizde her yıl eğitim çağına giren çocuk sayısı 1.5 milyonu aşıyor. Bu sayı nüfusu 80 milyon olan Almanya’da 410 bin, 70 milyon olan İngiltere’de 240 bin, 65 milyon olan Fransa’da 290 bin ve nüfusu 60 milyon olan İtalya’da 116 bin seviyesine ulaşabilmekte. Eğitim sürecinde bulunan ilk, orta ve yüksek öğrenimdeki toplam öğrenci sayımız ise 15 milyonu bulmakta.
Avrupa’nın bizi kıskançlıkla izlediği en önemli kaynağımızın ALTINTOPUMUZ olarak nitelendirmek istediğimiz bu tablo; yani genç, sağlıklı ve dinamik nüfus yapımız.
Demografik tahminler Türkiye’nin genç nüfus avantajının 2030-2035 yıllarına kadar devam edeceği yönünde. Bu şanslı dönemimizi en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Bunun yolu da belli: çocuklarımızı çağın imkan sağladığı en üstün niteliklerle donatmak, onlara en iyi eğitim ve öğretim imkanlarını sunmak.
Ya ALTINTOPUMUZU değerlendiremezsek! İşte o zaman başımıza Nasipsiz Memed Efendi’nin kaderi gelebilir.
Nasipsiz Memed Efendi’nin hikayesi şöyle: İkinci Mahmud döneminde (1808-1839) İstanbul’da bir Memed Efendi yaşarmış. Memed Efendi Allah’ın talihsiz bir kuluymuş. Hangi işe girse başarısız oluyor, başına bir felaket geliyormuş. Artık O’nu herkes “Nasipsiz Memed Efendi diye anmaya başlamış. Nasipsiz Memed Efendi’nin hikayesi Padişahın kulağına kadar gitmiş. Sadrazamı Alemmdar Mustafa Paşa’ya emir vermiş: “Çağırın şu Nasipsiz Memed Efendi denen kulumuzu. O’nu bir cihan padişahı olarak nasiplendirelim; kaderi, kısmeti değişsin zavallının”.
Nasipsiz Memed Efendiyi apar topar huzura getirmişler. Padişah Memed Efendiye torunlarını bile rahat bir şekilde geçindirebilecek değerde bir altın top bağışlar. Memed Efendi el etek öper, Padişah’a dualar eder. “Yalnız hediyemiz bundan ibaret değil” der Padişah ve O’nu maiyetiyle birlikte hafif meyilli, sulak, güzel bir araziye götürür. “Bu altın top senindir, istediğin gibi değerlendir onu” diyerek sürdürür konuşmasını: “Ama seni nimetlendirmede bununla yetinmiyoruz. Bu altın topu şimdi aşağıya doğru fırlatacaksın, top nereye kadar giderse o araziyi de sana bağışlayacağım.”
Memed Efendi, şimdiye kadar başına gelen bunca kısmetsizliklerden ve talihsizliklerden sonra Allah’ın bir lütfu olarak kabul eder. Allah’ına hamdeder. Tekrar el etek öpüp Padişah’a dualar ettikten sonra topu alıp iki elinin arasında götürüp getirir ve bir iki dönüş yapıp, olabildiğince geniş bir araziye sahip olma hırsıyla altıntopu var gücüyle aşağı doğru fırlatır. Altıntop havalanır, Memed Efendi’nin başına düşer ve Memed Efendi ölür.
Evet, bizim de Türkiye olarak en önemli avantajımız olan ALTINTOPUMUZU, yani genç, sağlıklı ve dinamik nüfus yapımızı, en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Çocuklarımzı ve gençlerimizi özenle yetiştirmemiz, onlara çağımızın en iyi eğitim ve öğretim imkanlarını sunmamız gerekiyor. Unutmayalım, bilgi toplumunun en önemli üretim faktörü insan. Ama iyi eğitilmiş, nitelikli, mesleğinde küresel boyutta rekabet edebilir insan. İyi ahlaki niteliklere sahip, hoşgörü sahibi, özgür düşünceli insan.
Ya ALTINTOPUMUZU değerlendiremezsek! Bu sorunun cevabı da belli. Artık alın terini değil akıl terinin ekonomik değerler yarattığı çağımızda genç nüfus yapısı bir avantaj olmaktan çıkıp bir tehlikeye dönüşür. Ekonomik değer yaratamayan ve dolayısıyla istihdam imkanı olmayan insanı bir makine gibi hurdaya çıkarma imkanı yoktur. Sonuçta genç insanlarımız işsiz güçsüz kalıp toplumun mutsuzlar ordusunu oluşturacaktır. Genç, sağlıklı ve dinamik nüfus yapımız bir avantaj olmaktan çıkıp, potansiyel bir tehlike kaynağına dönüşecektir.
Evet, ALTINTOPUMUZU en iyi şekilde değerlendirmek için elimizden gelen fedakarlığı yapalım. ALTINTOPUMUZUN mimarı olan öğretmenlik mesleğini maddi ve manevi açıdan yüceltelim, onlara en iyi imkanları sunalım. En iyi gençlerimizi bu mesleğe yönlendirelim.
ALTINTOPUMUZU sakın başımıza düşürmeyelim.
DÜNYA Tamer MÜFTÜOĞLU 23.12.2016