Dünyada 5-10 yıl içinde otomobiller kendi kendilerine gitmeye başladığında, yani sürücüye ihtiyaç duymayan robot otomobillerin devreye girmesiyle bu araçlarla yolculuk edecekler için markanın Ford, BMW ya da Mercedes olması fark edecek mi? Nasıl uçaklarda, otobüslerde veya trenlerde markaya bakmıyorsak, otomobillerde bakacak mıyız? İşte son dönemde otomotiv dünyasındaki en önemli tartışma konusu.
BİZİM için şu an belki ‘gelecek’ veya ‘hayal’ gibi gözükebilir ya da öyle düşünebilirsiniz ama küresel otomotiv sektörü ve gelişmiş ülkeler için ‘robot otomobil’ (sürücüsüz) dönemine geçişe çok az bir süre kaldı. Daha geçen hafta otomobil paylaşım ve teknoloji şirketi Uber, sürücüsüz (otonom) sürüşle ilgili pilot projesini özel olarak tasarlanan ve kendi kendine sürüş özelliğine sahip Volvo XC90’lar ile San Francisco’ya taşıdığını duyurdu. Şu an San Francisco yollarında kendi kendine giden otomobiller dolaşıyor. Ayrıca Google, Tesla gibi yeni nesil şirketler de bu konuda ciddi mesafe aldılar. Yani aşağıda yazdıklarım dünya için pek de gelecek değil artık.
Sonuçta 100 yılı aşan bir tarihe sahip otomotiv sektöründe önümüzdeki yıllarda tüm dengeler alt üst olacak gibi görünüyor. Otomotiv sektörü için yeni bir dönemin yaklaştığı ortada. Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak araçların yavaş yavaş robotlaştığını söylemek artık pek de yanlış sayılmaz. Günümüzde daha şimdiden bir çok otomobil yarı otonom (sürücüsüz) hale gelirken, önümüzdeki 5-10 yıl içinde otomobillerin tamamen sürücüsüz yani robotların kontrolüne geçmesi için çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor. Zaten bugünlerde otomotiv sektörüyle ilgili haberlerin en başında da hep otonom araçlara yönelik gelişmeleri görüyoruz. Hem de bu gelişmelere sadece otomotiv üreticileri değil teknoloji devleri ve sırf bu amaçla kurulmuş şirketler de dahil olmuş durumda. Bugün Apple, Google gibi dünyanın en büyük şirketleri bu konuda çalışmalar yaparken, Tesla ve Uber gibi son yılların parlayan markaları ile birlikte yeni kurulan ve birçoğu Çinli olan şirketler de ciddi yatırımları devreye almış durumdalar. Yani sürücüsüz otomobil rekabeti sadece tek kulvarda değil geniş bir kulvarda yaşanıyor.
VAROLUŞÇU BİR TEHDİT
Evet belki Türkiye için uzak bir zaman diliminde olabilir ama bir çok gelişmiş ülkede önümüzdeki 5 yılda yollarda robotların kullandığı otomobilleri göreceğimiz kesin. Şu an bile çok ciddi mesafe kat eden şirketler var ve hızla daha fazla robotlaşıyorlar. Peki otomobiller kendi kendilerine gitmeye başladıklarında yani sürücüye ihtiyaç duymadığında bu araçlara yolcu olarak binenler için markanın Ford, BMW ya da Mercedes olması fark edecek mi? İşte son dönemde otomotiv dünyasındaki en önemli tartışma bu. Çünkü 100 yılı aşkın bir süredir otomotiv şirketleri otomobilleri, sürücünün nasıl kullanacağını dikkate alarak ürettiler, geliştirdiler ve pazarladılar. Geleceğin sürücüsüz otomobiller üzerinde şekilleneceği düşünülürse otomobil üreticileri gerçekten varoluşçu bir tehditle karşı karşıya kalacaklar gibi gözüküyor.
Eğer müşterileri artık otomobilleri kendileri kullanmayacaksa, otomotiv üreticilerin markaları önemini kaybedecek mi? Düşünsenize bugün bir çok kişi uçağın markası Boeing veya Airbus diye rezervasyon yaptırmıyor. Daha da açarsak otobüse veya trene bindiğinizde markasına bakıyor musunuz. Türkiye’den örnek vermek gerekirse, kimse minibüsün kim tarafından üretildiğine veya metrobüsün markasına bakıyor mu?
İşte şu an otomotiv sektörüne ilişkin tartışma da bu noktada kendini gösteriyor. Eğer otomobilleri siz kullanmayacaksanız, markası sizin için ne kadar önemli olacak? Tabi bu noktada gelecekte otomobil sahipliğinin de değişeceğini, taksiler gibi ortak kullanılan veya kiralanan bir ulaşım aracına dönüşeceğini de söylemek gerekiyor.
General Motors’un (GM) eski Başkan Yardımcısı Bob Lutz, uzun vadede otomotiv markasının kalmayacağını üstüne basarak söylerken, uluslararası danışmanlık şirketi Ernst&Young’ın global otomotiv ve ulaşım direktörü Mark Short ise, “Önümüzdeki 10 yıl içinde sürücüsüz araçlar yollara çıktığında, eski otomobil markaları sadece kaputun içinde faturanın bir parçası mı olacak, bu henüz belli değil. Bugün masanın üstündeki en büyük soru şu; önümüzdeki yıllarda Apple tarafından desteklenen bir Ford veya Chevrolet mi olacak, yoksa yollarda Apple veya Google araçları mı göreceğiz” yorumunu yapıyor. Kuşkusuz gelecekte tüm markalar yok olmayacaktır ama azalmasının bile otomotiv sanayinde büyük bir deprem yaratacağı kesin.
ÖNLERİNDE İKİ FARKLI YOL
Otonom sürüş konusunda hızla yol alan markalardan biri olan İsveçli Volvo’nun CEO’su Hakan Samuelsson, önümüzdeki dönemde iki farklı yolda yürüyecek otomotiv markalarının olacağını belirterek, “Ya logolarını üretilmiş robot otomobillere takacaklar ya da kendilerine ait sürücüsüz otomobilleri olacak” açıklamasını yapıyor. Ama bence Samuelsson’un altını çizdiği şu nokta da çok önemli: “Acil bir durumda sürücünün müdahale etmesini gerektirmeyen tam otomatik pilot sistemi, mevcut otomobil fiyatlarında 10 bin dolarlık artı bir seçenek olacak. Böyle bir otomobil 5 yıl içinde yollarda olacak. Lüks bir otomobil önümüzdeki dönemde gözetim altında olan bir sürüş değil, tam otomatik pilot sunmalı. Yani otomobil kendi kendine giderken siz arkada gerçekten oturup film izleyebilmelisiniz. Aksi takdirde kimse denetlemeniz gereken bir otonom aracı almaz.” (Kaynak: Automotive News)
15 MARKANIN DEĞERİ 256 MİLYAR DOLAR
100 yıl boyunca otomotiv şirketleri güçlerinin ve kazançlarının çoğunu markalarının ve modellerinin değerinden ürettiler. Bugün uluslararası danışmanlık şirketi Interbrand’a göre dünyanın en büyük 15 otomotiv markasının değeri yaklaşık 256 milyar dolar. Sadece Toyota’nın değeri 53.6 milyar dolar. Otomobiller doğduğundan bu yana markalar kendilerini hep mekanik yetenekleriyle ortaya koydular. Volkswagen’in ‘Sürücüler Aranıyor’ sloganından başlayıp, Ford’un ‘Daha önce hiç Ford kullandınız mı’ davetine ve Mazda’nın dikkat çekici ‘Zoom, Zoom’ kampanyasına kadar tarihte hep sürücü odaklı pazarlama çalışmaları yapıldı. Ama son zamanlarda, otomobil üreticileri Wi-Fi ve internet gibi teknolojileri satış noktalarında kullanmaya başlayınca, bu konunun uzmanı teknoloji şirketlerinin de radarına girdiler. Bu yaklaşım, kendi kendine sürücüsüz araçlar ilgili araştırmalarını hızlandıran teknoloji sahipleri Google ve Apple’a karşı onları açıkçası geride bıraktı ve bundan dolayı büyük korku içindeler.
MARKALARIN AVANTAJI YARATTIKLARI GÜVEN
OTOMOTİV markalarının gelecekte yollarda göreceğimiz robot otomobiller konusunda önemli bir avantajı var; o da güven. PricewaterhouseCoopers’ın (PwC) yakın tarihli bir araştırmasına göre, lüks ve yerleşik markalar tüketiciler tarafından teknoloji şirketlerinden daha elverişli ve güvenli görülüyor. Çünkü otomotiv markaları bu güveni yıllara dayanan bir süre de inşa ettiler. PwC danışmanlarından Evan Hirsh, “Kontrolünüz olmadığında ve hayatınız tamamen bir robotun eline geçiyorsa o markanın güvenilirliğini daha da önemsersiniz. Ben bir Lenovo üretimi otomobilde ne kadar çok güvenli olacağıma şu an için emin değilim” yorumunu yapıyor. Bu yüzden geleceğe ilişkin tüketiciler nezdinde bir güven köprüsü kurmak sürücüsüz otomobil geliştiren yeni şirketler için çok önemli olacak gibi görünüyor.
750 MİLYAR DOLARLIK BİR PAZAR DOĞACAK
ŞU anda dünyada 12 milyon otomobilde hali hazırda kablosuz internet bağlantısı bulunuyor. Uluslararası danışmanlık şirketi McKinsey&Co’ya göre otomobillerin internete ve teknolojiye bağlanabilir olma özelliği 2030 yılında 750 milyar dolarlık bir pazar yaratacakmış. Bugün GM müşterilerine bu bağlantı yolunu kurmak için AT&T ile anlaşma yaptı. Bu sayede araçlarında kablosuz internet bağlantısı sağlamayı amaçlıyor. GM ayrıca, IBM Watson ile yaptığı anlaşmayla otomobilin verilerini alıp bir sürücünün tercihlerini ve alışkanlıklarını belirleyebilecek sistem üzerinde çalışıyor. Çünkü yapay zekayı kullanan bir otomobilin interaktif bilgi-eğlence sistemiyle sürücünün ihtiyaçlarının belirlenmesi ve aracın bunları bulup yerine getirmesi amaçlanıyor. BMW’de bu konuda IBM Watson ile birlikte teknoloji geliştiriyor.
HAVAYOLU ŞİRKETLERİ GİBİ FARKLILAŞACAKLAR
PEKİ otomotiv markaları sürücüsüz otomobillerde nasıl farklılaşabilir? General Motors’un (GM) Yönetim Kurulu Başkanı Dan Ammann, bu konuda havayollarını örnek göstererek, hizmet ve kolaylıklar konusunda nasıl ayrılabileceklerinden bahsediyor. Sonuçta bütün havayolları aynı uçukları kullanıyor ama hizmette farklılık yaratıyorlar. Ammann, “Örneğin Singapur Havayolları, birinci sınıf el ilanlarıyla uçakta duş, kapalı yolcu bölmeleri ve salonları tanıtıyor. Otomobil markaları da konforda öne çıkabilir”diyor. Özellikle lüks otomobil üreticileri, geliştirdikleri ve sergiledikleri konseptlerle otomobillerin gelecekte tekerlekli mobil ofis veya rahat bir oturma odası olarak nasıl kullanılabileceği konusundaki kavramları zaten gösteriyor. Mercedes’in F015 konsepti, birbirine bakan dört koltuk, oval şekilli iç mekan ve duvarları dış dünyayla iletişim kuran altı dijital tabletten oluşuyor. Mercedes direktörü durumu, “Bu araçtaki fikir müşterilere kısa bir uçuş rolü oynayabilecek bir deneyim yaratmak” diye yorumluyor.
HÜRRİYET Emre ÖZPEYNİRCİ 18.12.2016