Z kuşağı üniversiteli olma yolunda ilerken yükseköğretim, yeni teknolojilerle birlikte kendini yeniliyor. Dünya çapında eğitim teknolojileri konusunda çalışmalar yürüten New Media Consortium’un hazırladığı ‘Yükseköğretimde Ufuklar 2016’ raporunda, gelecek beş yılda yükseköğretime damgasını vuracak teknolojiler ele alınıyor.
NMC’nin raporu, 16 ülkeden eğitim uzmanları tarafından hazırlandı. ‘Yükseköğretimde Ufuklar 2016’da kısa, orta ve uzun vadede yükseköğretimi değiştirebilecek teknolojiler değerlendirilerek, güncel örnekler veriliyor. Buna göre önümüzdeki beş yıl içerisinde ‘Kendi Cihazını Getir’, artırılmış ve sanal gerçeklik, makerspace, robotik ve etkili programlama trendleri yükseköğretimi yeniden şekillendirecek. İşte bu teknolojilerle ilgili detaylı bilgiler.
Sanal ve artırılmış gerçeklik
Son yıllarda yükseköğretimde çok konuşulan sanal ve artırılmış gerçekliğin daha yaygın hale gelmesi için raporda 2 ila 3 yıla daha ihtiyaç olduğu belirtiliyor. Bu iki gelecek vaat eden, birbiriyle ilişkili teknoloji yükseköğretimde fiziksel öğrenme mekânlarını yeniden şekillendirecek. Özellikle STEM (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanlarında eğitim gören öğrenciler için gelecekteki iş kollarına hazırlanma fırsatı veren artırılmış ve sanal gerçeklik uygulamalarının, öğrenme üzerinde olumlu etkilere sahip olduğu kaydediliyor. Raporda Amasya Üniversitesi’nin İngilizce derslerinde artırılmış gerçeklik uygulamaları kullanması da, bu teknolojilerin öğrenme üzerindeki etkilerine örnek olarak gösterildi. Bu teknolojinin motivasyonu, becerilere karşı duyulan güveni ve öğrenme tatminini artırdığı vurgulanıyor. Bu ikili, sağlık bilimlerinde de büyük bir gelecek vadediyor. ABD’de Maryland Üniversitesi’nde kurulan The Augmentarium Sanal ve Artırılmış Gerçeklik Laboratuvarı’nda tıp öğrencileri geliştirilen uygulamalar sayesinde sanal ameliyatlar yapıyor, herhangi bir risk olmadan vakaları inceleyebiliyor.
Kendi Cihazını Getir
Raporda öğrencilerin kendi cihazlarını sınıflarda bir eğitim aracına dönüştürmesi anlamına gelen ‘Kendi Cihazını Getir’ (BYOD) modelinin en az bir yıl gibi kısa bir vadede öne çıkacağı belirtiliyor. BYOD sayesinde öğrenciler kullanmaktan hoşlandıkları akıllı telefon, tablet gibi mobil cihazları eğitimde daha önemli bir araç haline getirebiliyor. BYOD modelleri veri toplama işini kolaylaştırıyor, geri dönüş süreçlerini hızlandırıyor. 2015 yılında ABD’de yapılan bir araştırma, ülkedeki üniversitelerin yüzde 42’sinin 2014’te BYOD stratejilerini kullanmaya başladığını gösteriyor. Wi-Fi teknolojilerindeki gelişmeler, öğrencilerinüniversite kampuslarında her an iletişim halinde olması ve içerikleri vakit kaybetmeden indirmesi için tüm imkânları sağlıyor. Bugün dünyada çoğu üniversite kampusunda ücretsiz Wi-Fi bağlantısı olduğunu düşündüğümüzde, bu her an kesintisiz öğrenme akışı anlamına geliyor. BYOD’un karma öğretimin şekillenmesinde de önemli rol oynadığının altı çizilen raporda, örgün ve yaygın eğitim unsurlarının birlikte olduğu karma öğrenimin de etkisinin artacağı tespitinde bulunuluyor. Indiana Üniversitesi’nde pazarlama öğrencilerinin kampanya çalışmaları içinInstagram gibi sosyal medya platformlarını kullanması buna örnek gösteriliyor. Öğrenciler bu sayede müfredatların şekillenmesinde rol oynayan iş tecrübesi de elde edebiliyor. Raporda BYOD’un üniversitelere girmeye başladığı ancak daha yaygın bir kullanım alanı için 1 yıla ihtiyaç olduğu belirtiliyor. Bugün özellikle ABD’de birçok üniversite BYOD politikalarını gözden geçirerek, daha işlevsel olması için adımlar atıyor. Ancak bu modelde beklenilen etkinin sağlanması için gençler arasında dijital okuryazarlığın yaygınlaştırılması gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca üniversitelerde Wi-Fi bağlantılarının hacklenmesine karşı güvenlik önlemlerinin alınması gerektiği hatırlatılıyor.
Etkili programlama
Etkili programlama, makineleri insan duygularını anlayabilecek, yorumlayabilecek ve taklit edebilecek şekilde programlamak anlamına geliyor. Özellikle insan yüzündeki mimikleri video kameralar sayesinde anlamaya odaklanan bu alan, uzaktan eğitimde öğrencinin davranış sinyallerini ve duygularını algılamak için kullanılıyor. Raporda etkili programlama sayesinde bilgisayarın başında kimsenin görmediği bir alanda çalışan öğrencinin motivasyon düzeyinin takip edilebildiği belirtiliyor. Özellikle MIT ve Cambridge Üniversitesi hem insanların mimik ve jestlerini yorumlayabilecek, hem de bunları taklit edebilecek programlamalar üzerinde çalışıyor. Örneğin MIT’te geliştirilen giyilebilir sensörler sayesinde stresin yükseldiği ya da azaldığı durumlar otomatik olarak belirlenebiliyor. Raporda ‘Otomatik Stres Tanımlayıcı’ teknolojisinin öğrencilerin stres düzeylerini takip etmek ve ders yoğunluklarını buna göre belirlemek için 4-5 yıl içinde yoğun olarak kullanılabileceği belirtiliyor.
Makerspace
Raporda teknolojiyi kullanarak çeşitli atölyelerle ‘kendin yap’ kültürünü geliştirmeyi amaçlayan ‘makerspace’ de yükseköğretimi 4-5 yıl içinde şekillendirebilecek öne çıkan modeller arasında sayılıyor. 3 boyutlu yazıcılar ve yazılımlardaki gelişmelerle gün geçtikçe daha erişilebilir hale gelen bu teknolojiler, öğrencileri teşvik ediyor ve hayat boyu öğrenme alışkanlığı kazanmalarına yardımcı oluyor. STEM ve sağlık alanlarında yükseköğretime önemli bir ivme kazandıracak makerspace uygulamalarının biri de Texas Üniversitesi’nde biyomedikal mühendislik öğrencileri tarafından yapılıyor. Öğrenciler, yazılımlarla geliştirdikleri insan kalbi modellerini 3 boyutlu yazıcılarda basıyor. Geliştirilen model insan kalpleri ABD’de birçok sağlık enstitüsünde kullanılıyor.
Robotik
Rapora göre 2020’de dünya çapında robot nüfusu dört milyona yaklaşacak. Bu durumun yükseköğretimdeki en büyük etkisi en erken dört yıl sonra görülecek. Özellikle STEM ve sağlık alanlarında robotların etkisi gücünü göstermeye çoktan başladı. Bu, öğrencilerin STEM alanlarında disiplinlerarası çalışma alışkanlıklarının geliştirilmesinden otistik gençlerin sosyal ve iletişim becerilerinin daha iyi bir düzeye getirilmesine kadar uçsuz bucaksız bir alan. Dünya üniversiteleri robotik alanda çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. Carnegie Mellon Üniversitesi Ulusal Robotik Mühendisliği Merkezi’nde insan gibi davranabilen robotlar üretiyorlar. Benzer çalışmalar California Üniversitesi’nde de sürüyor.
HÜRRİYET 30.06.2016