BİYOTEKNOLOJİ, Türkiye’nin küresel teknolojide yaşanan dönüşümü yakalaması, ekonomisini rekabetçi kılabilmesi için ağırlık vermesi gereken alanlardan biri.
Her şeyden önce söylemek gerekir ki; bu alandaki çabalar için, genel vizyon eksikliğinin etkisiyle çok geç kalındı, çaba göstermeye yeni başladık.
Geçen hafta San Francisco’da gerçekleşen, alanında dünyanın en büyük organizasyonu olan BIO Convertion’da bir yandan küresel gelişmelere,öte yandan Türkiye’nin bu alandaki çabalarının dünyaya anlatılmasına tanık olduk. Özetle söyleyebilirim ki; biyoteknolojide geç de olsa, gereken yola girilmiş durumda ama eksikler o kadar çok, gidilecek yol o kadar fazla ki…
Mevcut kamu yönetimi anlayışı ile yol almanın zorluğu, mevcutların iyi niyetine rağmen çok daha yeterli, esnek ve “genç bakışına sahip” kamu teknisyenine olan ihtiyaç açıkça gözleniyordu. Yanı sıra mevcut sermayenin her şeyi devletten bekleyen, köhnemiş anlayışı ile bu yolun yeterince hızla yürünemeyeceği de yine açıkça gözlendi. Özetle; biyoteknoloji dahil, yeni teknolojik süreçlere yani ülke ekonomisinin geleceğine ilişkin öncelikli bir vizyon belirlemeye, girilen yolda stratejik tercihlerin yapılmasına, rasyonel ve dengeli teknoloji transferi politikası oluşturmaya, bunun için özel sektör ve kamunun, hatta tüm siyasi partilerin biraya gelip uzun vadeli yol haritası çizilmesine kesin ihtiyaç var.
BİO Convention’a katılımı organize eden TEPAV, aynı zamanda bu alandaki çabaların doğru yola sokulması için büyük çaba gösteriyor. TEPAV Direktörü Güven Sak ve Biyoteknoloji Direktörü Selin Arslanhan Memiş ile dönüşte ABD’deki temaslarını konuşma imkanı buldum. “Teknoloji transferi ve difüzyonu söz konusu olduğunda yabancı yatırımların şart olduğunu, BIO Convention’ı dünyanın biyoteknoloji gündemini takip edebilmek ve yatırım çekmek üzere politika diyalogu için hızlandırıcı bir araç olarak gördüklerini” söylüyorlar. BIO 2016’yı, bu yaklaşımı temel alarak geçen yılki kongreden bu yana Türkiye’de atılan somut adımları duyurmak için fırsat olarak gördüklerini biyoteknoloji ekosistemi için son 1 yılda Türkiye’de somut adımlar atıldığını kaydederek, son yıllarda politika dokümanlarına sıkça giren biyoteknoloji için “artık inovasyon konuşmaktan inovasyon yapmaya geçişi” hızlandırıcı adımlar atıldığını, 3 ana başlıkla adımları anlatmaya çalıştıklarını kaydediyorlar.
KOORDİNASYON İÇİN SEYK
Bunlardan ilki Sağlık Endüstrileri Yönlendirme Komitesi (SEYK). 2015 sonunda kurulan SEYK’in kuruluş amacı sağlık endüstrilerinde politika yapıcı ve uygulayıcısı farklı kurumların etkin politika koordinasyonunu sağlamak. Müsteşar ve kurum başkanları düzeyinde toplanıyor. Aralık 2015 yılında kuruluşundan sonra 2016 yılı boyunca 17 toplantı gerçekleştirmiş. Gündeminde yatırım projeleri var; öncelikli olarak plazma ürünleri ve aşıda daha sonra ise insülinle başlayarak biyoteknolojik ürünlerde yatırımları teşvik edici ve projeleri seçici bir rol üstlenmeyi hedefliyor. Türkiye’de biyoteknoloji ekosisteminin ana problemlerinden olan politika koordinasyonsuzluğuna çözüm getirme potansiyeli olan bu platformu duyurmak ve aktivitelerinde bahsederek yabancı yatırımcılarla bu platform üzerinde politika diyalogunu etkinleştirmek amaçlanmış. Bunu gerçekleştirmek için SEYK’ten temsilciler BIO 2016 Türkiye Heyetinde temsil edildi, tüm paydaşlarla ayrı toplantılar ve çok uluslu şirketlerle bire bir görüşmeler yapıldı. Çabaların sonuç vermesi için SEYK’nin özel sektörle politika diyalogunu etkinleştirmesi, BIO 2016’da uluslararası ortamda başlatılan sürecin kararlılıkla devam ettirilmesi gerekiyor. SEYK’nin aktivite planının düzenli olarak herkesle paylaşılması, önceliklerini belirleme ve yatırım projelerini değerlendirme yöntemlerinin şeffaflıkla yatırımcılara sunulması ve komite temsilcilerinin tutkuyla bu yeni markayı anlatması gerekiyor.
GİRİŞİMCİLİĞİN ÖNEMİ
TEPAV BIO 2016’da verilmek istenen 2. ana mesajı, biyoteknoloji girişimciliğinin sunduğu fırsat ve Türkiye’nin bu konudaki potansiyeli olarak belirlenmiş. Yeni teknolojilerle birlikte startupların Ar-Ge ve üretim ekosistemlerindeki rolü giderek güçleniyor. Bu kadar multidisipliner ve Ar-Ge yoğun teknolojilerle birlikte artık inovasyonu büyük şirketler değil teknoloji startupları yapıyor, büyük şirketler de onları ya da geliştirdikleri teknolojiyi satın alarak inovasyon sürecine katkı sağlıyor. Son yıllarda daha da belirginleşen bu yeni küresel ortam, Türkiye’nin de pay alabileceği bir imkan sunuyor. Bu nedenle BIO 2016 öncesinde BIO Startup Programını başlatılmış ve düzenlenen Biyoteknoloji Startup Weekend ile San Francisco’ya götürmek üzere iki bio-girişimci seçilmişti. BIO 2016 süresince genç bio-girişimcileri tanıtma ve Türkiye’nin biyoteknoloji girişimciliğinde potansiyel sunabileceği anlatılmaya çalışıldı. Bununla birlikte son dönemde Türkiye’de girişimcilik ekosistemini geliştirmek üzere atılan fonların fonu, patent box rejimi gibi uygulama adımları da yapılan toplantılarda duyurmaya çalışıldı.
PATENT GELİŞMELERİ
BIO 2016’da ana mesajlardan sonuncusu Türkiye ekosisteminin iyileştirilmesine yönelik atılan yatay adımlar olarak belirlenmiş. Bunlardan ilki TBMM’de olan yeni Sınai Mülkiyet Kanunu. Türkiye’nin artık uluslararası standartlara sahip bir yasal düzenlemeye yaklaşmasının BIO 2016’da yapılan toplantılarda büyük ilgi uyandırdığı söyleniyor. Yeni kanunun bir an devreye girmesinin son derece önemli göründüğü, yanı sıra yeni teknolojiler söz konusu olduğunda özel sektörün sahipliğini gösteren BIO 2016 organizasyonunu ve TOBB Biyoteknoloji Sektör Meclisi (TOBB BIO) adımlarını içeren TOBB’un İnovasyonkare programını da özel sektör tarafında gerçekleşen yatay gelişmeler olarak duyurmaya çalıştıklarını söylüyorlar.
Sonuç olarak; adımları etkin şekilde duyurmanın yolunun bu tür uluslararası etkinliklere aktif katılımdan geçtiğini, gelişmekte olan ülkeler arasındaki büyük yatırım çekme yarışında Türkiye’de oturarak kendi kendimize bu yarışta rekabet gücü elde edebilmemizin mümkün olmadığının altını çiziyorlar.
HÜRRİYET Erdal SAĞLAM 13.06.2016