Teknoloji uzmanı Prof. Dr. Erdal Çayırcı, teknoloji geliştikçe mahremiyetimizin tehlikeye girdiğini söylüyor: Televizyon eğlenceli, internet dünyayı ayaklarımızın altına seriyor. Ama sizin ne yaptığınızı anlayıp ses ve görüntünüzü dünyanın herhangi bir yerine aktarabilen bir sistem salonunuzda ve hatta yatak odanızda bulunuyor
Prof. Dr. Erdal Çayırcı FMV Işık Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan Çok Tanınıyorsun! Farkında mısın? isimli kitabında teknolojideki baş döndürücü gelişmelerin bireyleri ve toplumları nasıl tehdit ettiğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Günlük hayatımızın bir parçası haline gelen internet, sosyal medya, gezgin iletişim, oyun ve benzeri teknolojileri kullanırken geliştirdiğimiz hatalı alışkanlıklar, bunların tehlikeli sonuçları ve bunlardan korunma yöntemleri hakkında bilgiler veriyor. Prof. Çayırcı ile bir araya geldik ve birey olma hakkımızı nasıl koruyacağımızı konuştuk.
– Teknolojinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? İnsanlar özel hayatlarının güvenliğini nasıl sağlayabilir?
– Sayısal bilgi ve iletişim teknolojileri artan bir hızla günlük hayatımızın doğal bir parçası oluyor. Her gün kullanmaya başladığımız yeni teknolojiler ile ilgili farkındalığımız azalıyor. Diğer bir deyişle her gün yeni bir teknoloji hayatımıza biz fark etmeden giriyor. Bütün bu yeni teknolojilerin hemen hemen hepsinin ortak özelliği izlenebilirliğimizi arttırması. Kısacası mahremiyetimiz, benim kullandığım terimle birey olma hakkımız veya bireysel özerkliğimiz her yeni gün yeni bir teknoloji ile daha fazla tehlikeye giriyor.
VERİLER KORUNMALI
– Diğer ülkeler bu konuda bilinçli mi?
– Avrupa ve Amerika’da bu konuda hem endüstri ve hem de kamuda risk hakkında artan bir farkındalık var. Dolayısıyla konu hakkında hukuksal düzenlemeler yapılıyor ve insanlar bu konuyu sorguluyorlar. 80’lerden itibaren bilişim hayatımıza giriyor. Avrupalı ve Amerikalılar teknolojinin risklerinin farkında. Risk şu: teknolojinin yarattığı açıklar, zayıf noktalar ve bu zayıflıklardan yararlanabilecek tehditler. Tehditler oluştukça onlar önlemleri almış durumda. Yani 1980’den beri orada bir uyanış var. O yıllardan itibaren küreselleşme de başlıyor.
– Bu ne anlama geliyor?
– Kişisel verileriniz burada değil, Amerika’da, Avrupa’da, Çin’de, Japonya’da… Veya bu konuda veri merkezi oluşturabilecek herhangi bir ülkede. 2002 yılında bir sayısal devrim oldu ve biz ülke olarak o tarihten itibaren bazı noktaları kaçırdık. Ondan önce toplanan verilerin büyük kısmı analogtu. 2005’ten itibaren her şey sayısal oldu. Yani bozulmadan saklanır, şifrelenebilir, işlenebilir, üzerinde oynanabilir halde… Zayıf noktalar arttı. Ve Amerikalı, Avrupalı uyandı! 1995’ten itibaren verileri koruyan kanunları çıkarmaya başladılar.
– O tarihten itibaren bizim tüm verilerimizi kopyaladılar yani…
– Asıl dert verilerimizi kopyalamaları değil. Bakın sizin kimliğinizi ele verecek en önemli şey TC kimlik numaranız. Bir yere girerken kart istiyorum, kimlik numaramı istiyorlar. Bunu kopyalıyor. Yasa çıktı, nasıl yok edeceğiz? Kredi kartı bilgileri için de aynı şey geçerli.
BİZ 20 YIL GERİDEYİZ
– Peki ya ülkemizde durum nasıl?
– Ülkemizde ise durumun böyle olmadığını düşünüyorum. 20 yıl kadar gerideyiz… Kanunlar bazında çok geride değiliz ama içselleştirmeyle ilgili, kültür olarak görme konusunda bir sıkıntı var. Farkındalığımız Avrupa ve Amerika’ya göre çok daha düşük. Daha da kötüsü çok fazla umursamadığımıza inanıyorum. Bu ne demek? Her gün gurup baskısına ve sosyal mühendisliğe karşı daha zayıf ve kötü niyetlilere karşı daha açık hale geliyoruz. Kısacası farkına varmadan özgürlüğümüzü kaybedip, hem gruplardan hem de bireylerden gelen tehlikelere karşı daha hassas duruma düşüyoruz. Bu durum özellikle çocuklar, yaşlılar ve eğitim düzeyi düşüklerde daha ciddi boyutlarda. Toplumsal güvenliğimiz ve demokrasimizin tehdit altında olduğunu söyleyebilirim. Bunlar çok kolay manüpüle edilebilirsin anlamına geliyor. İnternete girersin, sosyal network analizi yaparsın. Oradan manüpüle etmek istediğin kitleyi bulursun.
İŞ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞE VARIYOR
– Biraz açar mısınız toplumsal tehlike olarak nitelediğiniz şeyi…
– Kişisel verileriniz korunmaz ve grup baskısı altına girerseniz, grupla birlikte hareket etmeye, dogmatik düşünmeye başlıyorsunuz.Çok daha kötüsü sürtüşmeler başlıyor. Grup baskısı altında düşünen biri esnek olamaz. Kaçınılmaz olarak çatışma, ayrımcılık, ötekileştirme başlar. Mesele bireysel verinin korunmasından öte, yaratıcılığımız, özgürlüğümüzün, toplumsal barışın korunmasıyla ilgili. Kişisel verileriniz korunmadığı zaman iş hoşgörüsüzlüğe kadar gidiyor.
BİREYLER TALEPKAR VE SAYGILI OLMALI
– Teknolojiden korkmalı mıyız?
– Yapılması gerekenler, süratle yaptırım gücü olacak şekilde gerekli hukuksal düzenlemeleri yapmak ve konu hakkındaki toplumsal farkındalığımızı arttırmak. Kitabı yazarken amacım buydu. Teknolojiden korkmamalıyız. Cehaletten korkmalıyız. Keşke insani değerimiz daha üst düzeyde olsa da bu teknolojileri biz üretsek. İthal teknolojileri ne olduğunu tam olarak anlamadan kullanmak, daha da ötesi bu teknolojilerin risklerini, kötü niyetliler tarafından nasıl kullanılabileceğini analiz etmeden kullanmak tehlikeli. Eğitim düzeyi iyi olanlar bunu bireyler olarak yapabiliyorlar. Sorulması gereken acaba toplumumuzdaki bütün bireyler kullandıkları teknolojilerin risklerini kendi başlarına değerlendirebilecek durumdalar mı? Ne kadar bir yüzde bunu yapamıyor? Bu yüzde toplumun bütününü tehlikeye düşürecek kadar büyük mü?
– Kitabınızı yazmaktaki amacınız neydi? Kitabınızda insanlara güvenliklerini koruma konusunda bir yol haritası sunuyor musunuz?
– Kitabımı yazmaktaki amacım işte tam da bu konularda farkındalığı arttırmak. Kitapta riskleri en aza indirecek önlemleri de anlatıyorum. En önemli önlem teknolojinin aleyhimize nasıl kullanılabileceği hakkında fikir sahibi olmak ve konu hakkında düşünmeye başlamak. Bireyler olarak bireysel özerkliğimiz konusunda talepkar ve saygılı olmaya başlamalıyız.
– Çocukları teknolojiden ne oranda korumalıyız?
– Toplumun büyük bir kısmının çocukları teknolojiden koruyabilecek bilgi birikimi yok. Siz, ben sayısal dünyanın yerlisi değiliz buraya göç ettik ama şimdiki çocuklar yerli… Bir çok ebeveyn sadece çocuklarının bilgisayar oyunları ile çok zaman harcadığından tedirgin. Fakat, zenofobi, siber zorbalık, trolling, twitch tv gibi kavramlar hakkında farkındalıkları yok. İntiharlar var bu nedenle… Söylemek istediğim çocukların teknolojiyi kullanmalarına engel olmaya çalışmamalıyız. Zaten bunu yapabileceğimizi sanmıyorum. Yaparsak çocukların, geleceğin rekabetçi ortamında hayatlarını sürdürebilmeleri çok güçleşir. Fakat, teknolojileri daha çok anlayıp, risklerini değerlendirip, çocuklarımıza mümkün olduğu kadar teknoloji kullanımında koçluk yapmalıyız. Tabii bu çok kolay değil.
SİBER SALDIRILAR VE HİBRİT SAVAŞ YAYGINLAŞACAK
– Ülkeler nasıl tehditler altında?
– 2015’in sonunda bankacılık sistemimize yapılan siber saldırıları hepimiz biliyoruz. 2015’in sonunda Amerikan basınında New York yakınlarındaki bir barajın kontrol sisteminin İranlı siber saldırganlar tarafından ele geçirildiği hakkında haberler vardı. Kısacası siber saldırıların etkileri sadece kişisel veya gizli verilerin çalınması veya bazı bilişim hizmetlerinden yararlanmamızın engellenmesi ile sınırlı değil. Siber saldırılardan her birey mali ve hatta fiziksel olarak zarar görebilir. Siber saldırılar binaların yanmasına, yıkılmasına ve insanların ölmesine dahi sebep olabilir. Daha da kötüsü siber saldırıların bir çoğunun farkına bile varamamamız. Bir istatistiğe göre farkına varabildiğimiz siber saldırıları tespit edebilmemiz için ortalamada 172 gün geçiyor. Bunun dünya ortalaması olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Siber saldırılar gelecekte değil şu anda bile bir savaş yöntemi.
– Hibrit savaş denen bir kavram konuşuluyor. Bu nasıl bir yöntem?
– Son dört-beş senedir çok konuşulan bir kavram. Konvansiyonel yöntemle savaş henüz bitmedi ama hibrit savaşın hedefi sıcak çatışmaya gitmeden, ajandanı karşı tarafa kabul ettirmek, mümkünse bu savaşı kendi topraklarında değil, karşı tarafın topraklarında vermek… Temel hedef karşıda belirsizlik yaratmak, inkar edebilme hali… Hedef toplumun dengelerini bozmak. Bunun içini medeni ülkelerin hiçbiri böyle bir yöntemi kendilerine yakıştırmıyor. Ama stratejilerini bu yeni türe göre yapan bazı ülkeler var. Bu tür savaşta siber savaş en önemli tehdit tiplerinden.
– Bireysel olarak nasıl bir durumun içindeyiz?
– Bundan on yıl öncesinin en ünlülerinden daha çok tanınıyorsun. Ne yaptığın, kimlerle haberleştiğin, ne kadar borcun olduğu, hobilerin, ne yediğin, hatta sağlık durumun biliniyor. Bireyler, tarihin en karanlık despotizm dönemlerinde olduğundan çok daha sıkı ve yakından takip edilebiliyorlar. Belli iletişim kanallarını kapatarak, yalan ve yanlış bilginin yayılmasına engel olmak mümkün değil. Mesela yeni nesil televizyonların bazıları televizyonun kullanımı ile ilgili bilgileri otomatik olarak üretici firmaya aktarmak ve yazılımları güncellemek için üretici firmaların sistemlerine bağlılar. Dahası bu televizyonlar ile Internet’ten içerik indirmen veya arkadaşların ile görüntülü görüşme yapman mümkün. Muhteşem ama ne yaptığını anlayabilen ve sesini görüntünü dünyanın herhangi bir yerine aktarabilecek bir sistem salonunda ve hatta yatak odanda.
SABAH 03.04.2016
http://www.kitapyurdu.com/kitap/cok-taniniyorsun-farkinda-misin/391566.html&filter_name=erdal%20%C3%A7ay%C4%B1rc%C4%B1