ANTALYA Akdeniz Üniversitesi bünyesindeki Teknokent’te bir ‘bitki fabrikası’ olduğunu öğrenince bu nasıl bir şeydir diye merak ettik.
Antalya Teknopark’ta bir ‘yıldız’ doğuyor dedi ziraat fakültesinden bir öğretim üyesi. 15 dönüm üzerindeki bu tesis, üniversitenin değil, Teknokent’te sadece arazi tahsis etmiş. Üzerindeki laboratuvar ve sera tesislerini yapan Dr. Hasan Ünal ve eşi Prof. Dr. Narin Ünal İTÜ’de metalurji okumuşlar; Aachen Teknik Üniversitesi’nde de doktoralarını yapmışlar.
Hasan Bey, 77-1980 döneminde CHP’den Antalya milletvekili seçilmiş. Siyasi yasaklı olduğu dönemde memleketi Demre’nin (Kale) seracılık için en uygun bölge olduğunu bildiğinden tarım işine başlamış. İlk önce serada domates, kavun, salatalık üretmiş; ihracat için ‘karanfil’ üretimine başlamış daha sonra. Bir Hollanda firmasıyla ortaklaşa Türk çiftçisine ihracata yönelik yeni tohum çeşitleri geliştirmiş. Sera üreticiliğinde birçok ‘ilkleri’ var; bunları iftiharla anlatıyor. ‘Kapya biber’in, acı Şili biberinin, Amerikan biberlerinin ihraç edilmesi için serada üretilmesi, patlıcan ve karpuzun fidelerinin, sağlıklı bitki ve meyvelerin üretilmesi için aşılanmasına öncülük etmesi gibi…
Bundan beş yıl önce gördüğümüzde Antalya Havalimanı’na yakın Çamköy’de 100 dekarlık bir fide üretim tesisi vardı. Büyüklüğünü anlamak için de “Burası 15 futbol sahası büyüklüğünde” dedi. Çamköy’de sadece fide ve tohum üretimi yapılıyor. Eskilerdeki lezzetli ‘pembe domatesi’ yeni nesillere tattırmak için nakliyeye dayanıklı çeşitleri çiftçilerle buluşturmuş. Ama esas yazacaklarımız başka:
Üniversitenin Teknokent’ine geldiğimizde bizi işletmeci oğlu Ozan Ünal’la karşıladı baba Ünal… İçeri girişte katı yasaklar var. İçerisi bir uzay üssü gibi. Yasaklı odalar ve mikroskopların başında çalışan genç kızlar… Ankara, Adana Çukurova, Ege ve Antalya Akdeniz üniversitelerinden mezun olmuş bu ziraat mühendisleri ve biyologlar, “Ne yapıyorsunuz?” diye sorulduğunda özetle ‘Doku kültüründen’ bitki ürettiklerini söylediler. Bir başka odada ‘kavonozlar’ içinde milyonlarca ‘bitkicikler’ vardı; bunlar ‘muz fideleri’ idi.
Hasan Ünal, ithal edilen muz fidelerinde yaşanan ‘virüs’ ve hastalıklardan dolayı yeni bir yatırıma girmiş üç yıl önce. Kampusta son teknoloji ile donatılmış laboratuvarlarda hastalık ve virüslerden ari (temiz) fideler, tohum ve çelik’ten üretilemediği için burada doku kültürü yöntemi ile yetiştirilmeye başlanmış.
Hasan Ünal, doku kültürü laboratuvarı sorumlusu ziraat mühendisi Selda Duraklıoğlu ile gezerken, “Şimdi seni muz odasına sokuyorum” dedi. Yani burası ‘iklim kontrollü’ fideciklerinin geliştirildiği yer. 3 milyon adet muz fidesi üretimi gerçekleştirilmiş. Türkiye’nin yıllık 7 milyon adet muz fidesine ihtiyacı varmış; “Gerektiğinde tüm Türkiye’nin muz fidesi ihtiyacını karşılayabileceklerini” söylüyor.
İkinci bir odaya girdiğimizde ise sadece muz değil kivi, böğürtlen, çilek üretimi için de çalışılıyor. Normal yollarla üretilen kivi bitkisi, altı yılda tam verime başlarken, ‘doku kültürü’ yoluyla elde edilen kivi bitkisi ile iki yılda tam verime geçiliyormuş… Bunların dışında bir sürü dış mekân süs bitkisi üzerinde de çalışılıyor. (Photinia, Nandina, Loropetalum, Gerbera, Heuchera gibi; bunların fideleri yeterli miktarda üretilemediği için yurtdışından getiriliyormuş… Artık bunların fideleri de burada doku kültüründen üretilmeye başlanmış.
Tesiste çoğunluğu kadın 100’e yakın personel çalışıyor; bunların yüzde 40’ı mühendis.
Onlara veda ederken bir yetkili “Gördüklerini unut” dedi! Biz de karşı tarafta ‘mağduriyet’ yaratmamak için bu kadar yazabildik.
Şekerotu, diyabet ve obezite
HASAN Bey bir müjde daha verdi: “Türkiye’de şekerotundan (stevia) ekstraksiyon yoluyla toz, sıvı konsantre üretmek üzere proje çalışmalarını başlattık. Projeyi danışmanımız Prof. Dr. Mustafa Karhan yürütmektedir. Stevia Paraguay’da doğal olarak yetişiyor ve daha sonra endüstriyel ürün niteliği kazanıyor. Hemen hemen sıfır kalorisi ve bilinen hiçbir yan etkisi olmaması nedeniyle Stevia’nın dünyada kullanımı süratle yaygınlaşmaktadır. Kullanımı sıvı, toz ve tablet şeklinde özellikle diyabet hastaları tarafından tercih edilmektedir. Geliştirilen projede bunların daha ucuz, çevreye zarar vermeyen üretimi ve lezzetinin artırılması hedeflenmektedir.”
Tohumda ıslah nedir
LABORATUVARIN başka bir odasına girdiğimizde orada bitkilerin DNA’sının incelendiğini anlattılar. DNA deyince mısır bitkisindeki genler ile oynanması aklınıza gelmesin. Yalnızca bitkilerin özelliklerini öğrenmek için yapılan bir araştırma. Klasik ıslah ile 9-10 yıl süren yeni çeşit elde etmek, bu teknolojik yöntemle iki-üç yıl içerisinde yapılabilmektedir.
Bitkilerin hangi virüse, hastalığa dayanıklı olduklarını, verimli olup olmadıklarını, meyve özelliklerini DNA’dan okuyup ıslahlarını öyle yapıyorlar. Böylece ıslah için gerekli zamanı kısaltabiliyorlar.
Evet, ‘Moleküler Biyoloji Laboratuvarı’ndan sonra “Bitkiler nerede?” deyince, elektrikli bir arabaya 1000’er m2’lik alanlara bölünmüş, iklim kontrollü seralara gittik. DNA yardımı ile yeni geliştirilen çeşitlerin, kundağa benzeyen cocopeat (hindistancevizi kabuğu lifi) içinde yetiştirildiğini gördük. Bütün çeşitler deneme istasyonlarında ve çiftçilerde denendikten sonra beğenilenlerin tescilleri yapılıyor ve bu işlemden sonra üreticiye sunuluyor. Tabii bu büyük bir ekonomik değer yaratıyor. Hasan Ünal’a göre bu teknolojik üssün şimdilik yarattığı ekonomik değer toplam 30 milyon dolarlık civarında.
Bu arada öğrenmek istedik:
-Türkiye’de bu gibi tesisler var mı?
Moleküler biyoloji ile ıslah yapan ilk tesis Antalya’da yani burada.
-Dünyada nasıl?
Monsanto, Singenta gibi büyük tohum firmaları moleküler biyoloji teknolojisini kullanarak bitki ıslahı yapıyorlar.
-Siz kimlerle çalışıyorsunz?
Danışman olarak Prof. Dr. Ahmet Naci Onus, Prof. Dr. Kenan Turgut bizlere dokü kültürü ve moleküler biyoloji dallarında destek veriyor. Tohum ıslah çalışmalarını ise Hollandalı Klapwijk ve Emine Barsal yürütüyor.
HÜRRİYET Yalçın BAYER 19.03.2016
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Hazera Tohumculuk Şirketi ile tohum kaynaklarının toplanması için bir proje geliştiriyor.Türkiye’de 1980 sonrasında çökertilen tohumculuk faaliyetlerine yön vermek, kontrol etmek ve tohum varlıklarına el koymak isteyen şirketler, üniversitelerle işbirliği içinde, tohum geleceğimizi ellerimizden almaya hazırlanıyor. projenin amacı “yerel tohumları her dönem toplamak ve yeniden kullanmak, yerel çeşitliliğin sürekliliği için bir tür garanti oluşturmak” Anadolu’nun yerel tohumlarını getir, bilgisayarı götür şeklinde özetlenebilecek “Hazera Trophy” projesi Türkiye gen varlıkları için tehlikeli yeni bir gelişmenin ipucunu sunuyor. KATILIMCILARIN TÜM MASRAFLARI HAZERA FİRMASI TARAFINDAN KARŞILANACAKTIR.
SORUM ŞUDUR:
-“Siz kimlerle çalışıyorsunz?
“Danışman olarak Prof. Dr. Ahmet Naci Onus,”
Derler ya bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye.
Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
Arz ederim..
Otelin adı daha sonra duyurulacaktır.
İletişim
Prof. Dr. A. Naci Onus, Proje Koordinatörü
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekan Yardımcısı
Tel: 0 242 310 24 41
Faks: 0 242 227 45 64