Gelecekte neler olacak? Bunu herkesten çok bilen insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Biri, geçen seneden beri Microsoft’un CEO koltuğunda oturan Satya Nadella. Onu vizyonerlik açısından, diğer teknoloji firmalarının tepe isimleri arasında, Facebook’tan Mark Zuckerberg, Google’dan Eric Schmidt, Apple’dan Tim Cook’un yanında sayabilirsiniz. Ama onlardan bir farkı var. Amerikalı değil. Gelişmekte olan bir ülkenin, Hindistan’ın Haydarabad şehrinde doğup büyüdü. 58 yaşındaki bu bilgisayar dâhisi, 1992’den beri Microsoft’ta her seviyede çalışıp en tepeye dişiyle tırnağıyla kazıyarak geldi. O günümüzde büyük rağbet gören bulut teknolojisinin ardındaki beyinlerden. Yapay zekânın bir alt grubu olarak değerlendirilebilecek makine öğrenmesine ve bunu mümkün kılan ‘büyük veri’ye özel önem veriyor. Nadella, sadece bir işadamı değil bir teknoloji düşünürü. ODTÜ’de düzenlenen ‘Microsoft Türkiye Nesnelerin İnterneti ve Büyük Veri Konferansı 2016’nın açılışını yapan Nadella’yla sadece Hürriyet Pazar konuştu.
Neden buradasınız? Türkiye’de sizi çeken nedir?
Microsoft’un varlığı teknolojimizi başkalarının kullanmasını sağlamaktan geçiyor. Kullansınlar ki onlar da yeni teknolojiler üretsin. İnsanların yetkinleşmesi ancak bu şekilde sağlanır. Yani bizim Türkiye gibi ülkelere odaklanmadan, ilgi göstermeden iş yapmamızın bir anlamı yok. İnsan sermayesi açısından düşünün. İnanılmaz bir genç nüfus var. Hayranlık uyandırıcı bir teknik beceri mirası var. Bu yüzden ben de firmamızın, gerek öğrencileri gerek buradaki startup’ları yetkinleştirmede elinden geleni yaptığından emin olmak istiyorum. Çünkü benim görüşüme göre, Türkiye gibi ülkelerin teknoloji tüketicisi olmaktan çıkması gerekir. Üretici olmalı.
Birçok öğrenciyle buluştunuz, bu potansiyeli gördünüz mü onlarda?
Kesinlikle gördüm. Bu bir gecede olmayacak elbette. Politika lazım, sabır lazım, yatırım sermayesi lazım, fon lazım, beceri üretecek harika üniversiteler lazım. Hatta harika üniversiteler de yetmez, bu eğitime çok önceden başlamak lazım. Türkiye bunu yapabilir.
Siz Haydarabad’da doğup büyüyen birisiniz; Hindistan bugün bilişim sektörünün önde gelen ülkelerinden. Türkiye’de mümkün mü bu?
Ben Hindistan’da neler olduğuna birinci elden tanık oldum. Şimdi Türkiye’yi de izliyorum. Benzer şeyler burada da birçok başka yerde de oluyor. 10 yıl önce, en büyük 10 teknoloji firmasını saydığınızda sadece Amerikan firmaları geçerdi listede. Şimdi o listede 3 Çin firması var. Çok yakında bir Hindistan firması da girecek. Türkiye açısından esas büyük amaç şu olmalı: Bu listeye ne zaman bir Türk firması girebilir?
Nasıl olacak?
Tekerleği yeniden icat etmeye gerek yok elbette. Aslında burada tanıştığım insanlar, açık söyleyeyim, en sofistike ‘yapay zekâ ile öğrenme’ teknolojisini kullanıyor. Bunları inşa etmek on yıllar almıştı. Şimdi Türkiye’dekiler bu teknolojileri alıp akıllı çözümler üretiyor. Bununla, insanlara kişisel seçimlerine göre hizmet veren çok akıllı bir kahve makinesi üretmişler mesela; oyunlar hazırlamışlar, hem de duygulara yer veren oyunlar. Türk girişimcilerin teknolojiyi bu kadar ustalıkla kullanıyor olması beni iyimser kılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşeceksiniz az sonra. Neler geçecek bu görüşmede?
Her şeyden önce ben onun gündemini, önceliklerini, görüşlerini ve hayallerini dinlemek isterim. Ama ona anlatmak isteyeceğim şey de aynı. Biz Türkiye’nin geleceğine katkıda bulunmak için çok istekliyiz. Ekonomik büyümesine, beceri gelişimine, istihdamına, rekabetçiliğine, ihracatına… Biz buralarda ciddi katkı sağlayabiliriz. İyi bir diyalog kuracağımıza ve onun öncelikleri konusunda fikir edineceğimize inanıyorum.
TABLETİ ÖNCE BİZ YAPMIŞTIK
Geçen senelerde diğer firmalarla rekabet açısından “Microsoft çekiciliğini kaybetti” yorumları yapılıyordu. Şimdi daha olumlu cümleler kullanılıyor. Sizce bu geçerli mi; markanın ‘cool’ görünmesi için ne yapıyorsunuz?
Ben bunu bir ‘cool’luk meselesi ya da dönemin ruhu gibi ifadelerle düşünmüyorum. Bence bu konu daha derin. Kendime hep şunu sorarım: Dünyanın neden Microsoft’a ihtiyacı var? Biz bir gün ortadan kalksak, ne kaybolur? ‘Cool’ olsaydık durum vahim olurdu; çünkü ‘cool’un yerine yenisi gelebilir her zaman. Değiştirilemeyecek olan şey, bizim sunduğumuz hassasiyet.
Nedir o?
Türkiye’de yaptıklarımızı bile örnek gösterebilirim. Başka firmalar kişisel yaratıcılık dışındaki unsurlara önem göstermiyor. Bu bizim için yeterli değil. Büyük şeyler sadece toplumlar ve organizasyonların başarısıyla mümkün olur. Temel hissimiz budur. Biz ayrıca, temel olarak, platform ve araç üreten bir firmayız. Dünya standartlarında bir teknolojiyi dönem ödevi yazan bir öğrenciye ya da aplikasyon geliştiren bir girişimciye sunabiliyor muyuz, ona bakarız.
Rakiplerinizin ürünleri arasında “Keşke biz daha önce yapmış olsaydık” dediğiniz var mı?
(Gülüyor) Bunu birazcık değiştirerek yanıtlayayım. “Önce biz yapsaydık” demem ama dilerdim ki bizim zaten daha önce yaptığımız şeyleri keşke biraz daha farklı yapsaydık.
Neyi mesela?
Tableti… Tableti ilk biz ürettik. 2000’lerin başında… Oradan öğrendiğimiz şey senaryoyu tümüyle yaşamak gerektiği… Çünkü biz software’i yapıp bıraktık. Ama şimdi, mesela holografik bilişim ile uğraşırken daha iyi anlıyoruz. Herkes bu teknolojiyi Windows üzerinden kullanacak, kendi cihazlarını üretecekler hatta. Ama biz de kendi payımıza, yeni bir bilgisayar üretmek istiyorsak, başka şeylerle ilgilenmek gerektiğini biliyoruz artık. Silikonla, optikle, hardware ile de ilgilenmeliyiz… Bu şekilde tüm süreci tecrübe edip pazara getirmeli, bütün potansiyeli göstermeliyiz. Yani kısacası, başkalarının yaptığını kıskanmıyorum ama kendi hatalarımdan da ders çıkarmak istiyorum.
YAZI GİDERSE HAFIZA DA GİDER
Az önce ODTÜ öğrencilerine konuşmanızı dinledim. ‘Eğitim’in altını özenle çizdiniz.
Bilginin hükmettiği bir dijital ekonomi hedefleniyorsa eğitim elbette öncelikli olmalı. Demek ki Türkiye için de bu böyle. Ama teknoloji endüstrisinin içinden biri olmama rağmen, size bir şey itiraf edeyim: Bu mesele teknolojinin de ötesinde. Aydınlanmış yöneticiler lazım; kendini adamış ebeveynler, donanımlı öğretmenler, motive öğrenciler lazım. İyi bir eğitim için toplumun topyekûn bir araya gelmesi gerek. Bütün bunlar bir kenara, okumak ve yazmak lazım. Yazmak derken gerçekten ‘yazmak’ eylemi yani…
El yazısından mı bahsediyorsunuz?
Elbette. İnsanlık yazmayı unutursa her şeyi unutur.
Sizin el yazınız nasıl?
Epey iyi. Bugünlerde özellikle dijital mürekkeple kendimi daha da geliştiriyorum. Ben hep not alarak çalışan biriyim. Bu yüzden el yazımı kullanabileceğim iyi bir araç gereksinimi duyarım. (Bana işaret ediyor) Bence size de el yazısı kullanabileceğiniz bir cihaz gerekli. Gerçekten yazmaya başlarsınız.
Kodlama öğrenmek bu işin neresine düşüyor peki? Sizin Microsoft’un küresel ‘kodlama saati’ uygulamasının üzerinde özellikle durduğunuz biliniyor.
Bakın, teknolojinin kendisinden daha önemli olan şey, insanların teknoloji üzerine düşünebilme yeteneğidir. Bu yüzden kodlama önemli. Bu yüzden sayısal düşünme yeteneği önemli. O kadar ki, okulda fizik ya da geometri öğrendiğimiz gibi bunu da öğrenmeliyiz.
Düşünmeyi mi yani?
Evet, sayısal düşünmeyi. Kodlama bir düşünme biçimidir çünkü. Bir çeşit mantık yürütmedir. Bir mantık problemini nasıl ele almalı, parçalarına nasıl ayırmalı, nasıl soyutlamalı? Modern toplumun esas meselelerinden biri budur. Bunun için illa bilgisayar uzmanı olmanız da gerekmez. Hemşire de olabilirsiniz, itfaiyeci de. Kim olursanız olun sayısal düşünmeye ihtiyaç duyacaksınız.
Siz hep böyle mi düşünürsünüz? Kodlayarak mı?
Bunu çok uzak bir şey olarak görmeyin. Kodlama bir şiir gibidir. Ben her zaman şiirden etkilendim zaten. Birkaç dizede çok şey anlatma sanatı… O yoğunluk… Kodlama da aynısı.
Bir tür haiku gibi mi?
Haiku, evet, bunun mükemmele ulaşmış biçimi. Ama yeni yollar da var artık.
Mesela?
Mesela Minecraft… Çocukların zihnini açmak için çok yaratıcı bir yol… Sadece bir oyun değil. Onları sayısal düşünceye götürebilecek bir yol. Mesela bir kod saatinde Minecraft kullanarak kod yaptırdık…
OSMANLI TARİHİNE İLGİ DUYUYORUM
Bu düzeyde bir şirketin başındaki insan nasıl yaşar? Okumaya, ailesiyle ilgilenmeye vakti kalır mı? İşten başka bir şeyle uğraşabiliyor musunuz?Elbette. Benim için en önemli unsur denge. İş ve özel yaşam dengesi… Bunu sağlamaya çalışıyorum her zaman. Örneğin, ne olursa olsun, her sabah koşmam lazım… Nerede, hangi saat diliminde olduğumun önemi yok.
Bu sabah da koştunuz mu?
Tabii ki koştum.
Okuyabiliyor musunuz peki?
Okumak şart. Gerçi bu aralar okuyabileceğimden çok kitap satın alıyorum ama aldığım her şeyi muhakkak okuma kararım vardır.
Ne okursunuz?
Tarih… Şu sıra Osmanlı tarihine merak sardım; bulduğum her şeyi okumayı planlıyorum bu konuda. Doğup büyüdüğüm şehir Haydarabad’ın da Türklerle tarihi bir bağlantısı var; o konuda etraflıca okumak istiyorum.
Şiire meraklı olduğunuzu söylemiştiniz. Bildiğim kadarıyla T. S. Eliot favorinizmiş.
Evet, Eliot’a bayılırım ama en çok Urdu şiirini severim.
Üç çocuğunuz var; onlara zaman ayırabiliyor musunuz?
Benim için en önemli konu bu zaten. Çocuklarımla vakit geçirirken gerçekten orada mıyım? Bunu halen mükemmelen beceremiyorum ama bu yolda yürüyorum.
GELECEK AKILLI MAKİNELERİN
En önemli icatlar artık Microsoft, Google, Facebook gibi kuruluşlardan geliyor. Siz de bunlardan birinin başındasınız. Gelecekle ilgili konuşulacaksa, bu konudaki en donanımlı insanlardan birisiniz. Ne olacak yakın gelecekte?
Kendi açımızdan anlatmak isterim. Yakın zamandaki gurur duyduğumuz atılımlarımıza bir bakalım. Cortana mesela… Şimdi düşünün; önce kişisel masaüstü bilgisayarlar geldi. Hayatımıza yepyeni bir kolaylık getirdiler. Bir anlamda asistanımız oldular. Sonra internet geldi; bu defa asistanımız tarayıcılardı. Şimdi Cortana var (Windows tabanında ses komutuyla çalışan kişisel asistan). Skype Translate ile çeviriyi, konuşma sentezlemeyi, ses ve konuşma tanımayı bambaşka bir aşamaya taşıdık; araya kimseyi almadan konuşabileceğiz. Sihirli bir şey bu. ‘Delve’ ile mevcut tüm veriler bir anlam kazanıyor ve bunlardan bir haber akışı türüyor. Benim için gerçekten önemli olan şeyleri görüyorum o akışta. Hololens ile analog dünyada, fiziksel dünyanın kurallarına uyum gösteren dijital eserler üretilecek. Bütün bunların ardında muazzam bir yapay zekâ becerisi var.
Nasıl bir beceri bu?
Verilerden beslenerek akıllı deneyimler üretme becerisi. Çok çok az firma bunu yapabilir. Herkes de farklı yollar gözeterek yapacak. Kimisi sadece cihazlar üretecek. Ama biz sadece cihaz değil, insanların kendi icatlarını gerçekleştireceği platformlar da üretmek istiyoruz. Biz bunu mesela ODTÜ’ye getirip, herkesin hayalini gerçekleştirmesini istiyoruz.
HÜRRİYET Yenal NİLGİCİ 09.01.2016