Son yıllarda iki gelişme yükseköğrenimi derinden etkiledi: Yükseköğrenim talebindeki artış ile teknolojideki, özellikle de dijital teknolojideki yenilikler. Talep artışının nedeni ise açık. Üniversite mezunları daha fazla kazanıyor, daha tatmin edici işlerde çalışıyor ve daha uzun yaşıyor.
Yükseköğrenim talebinin artması ve yükseköğrenimin demokratikleşmesiyle öğrenci profili değişti ve farklılaştı. Buna bağlı olarak da eğitim süreçleri ile eğitimin kalitesi önem kazandı. Farklı öğrenme alışkanlıklarına sahip öğrencilerin ihtiyaçlarına uygun yenilikçi öğrenme ve öğretme arayışları gündeme geldi.
Büyüyen yükseköğrenim sektörünün toplumsal kaynak kullanımının artmasıyla ulusal yetkililer yükseköğretim sonuçlarının ölçülmesine giderek daha fazla önem vermeye başladı. Çıktı odaklı bir değerlendirme ile öğrenme çıktıları üzerinde yoğunlaşıldı. Öğrenme çıktılarına göre müfredatlar yeniden düzenlendi, öğrenme yöntemleri değişti ve daha esnek hale geldi. Öğrenme süreci öğretim üyelerinden öğrencilere bilgi transferinden derinlemesine bir kavrayışa ve eleştirel düşünceye evrildi, öğretim üyesinin rolü yeniden tanımlandı.
Farklı disiplinlerdeki yeterlilikler sınanıyor
Öğrenme çıktılarına dayalı değerlendirmenin ve dolayısıyla eğitim kalitesinin artan önemini OECD’nin AHELO (yükseköğrenim çıktılarını değerlendirme) projesinde de görüyoruz. Kabaca söyleyecek olursak bu girişim OECD’nin PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) projesinin yükseköğrenim versiyonudur.
Bu proje ile hazırlanan sınavlar belirli disiplinlerdeki yeterlilikleri sınayan sorulardan oluşuyor ve çeşitli ülkelerdeki öğrencilere uygulanarak, yükseköğrenimde ülkeler arası öğrenme çıktılarının o disiplinde ne kadar kazanıldığını karşılaştırmaya imkân sağlıyor. Şu ana kadar mühendislik ile ekonomi alanlarında pilot olarak uygulanmıştı. OECD’nin bu projeyi diğer alanlara yaygınlaştırarak kapsamlı bir biçimde uygulamaya hazırlandığı anlaşılıyor.
Teknolojik yenilikler öğretim süreçlerini geliştiriyor
Önümüzdeki 10 yılda yükseköğrenimin sağlanmasında dijital teknolojilerin kullanımının 15 kat artarak en az yüzde 30’a ulaşacağı bekleniyor. Esasen dijital teknolojideki yenilikler halen geniş bir yelpazede öğretim süreçlerinde kullanılıyor. Uzaktan eğitim, uzaktan ve yüz yüze eğitimin bir arada olduğu karma dersler, MIT, Stanford ve Harvard gibi üniversitelerin elektronik ortamdaki ücretsiz eğitim modeli (MOOC), derslerin kayıt edilmesi ve öğrenme yönetim platformları; bunlardan bazıları. Bu gelişmelerin öğrenme çıktılarının kazanılmasını kolaylaştırdığı açık:
– Eğitimin içeriği zenginleşiyor, eğitim kaynaklarına erişim kolaylaşıyor,
– Öğrenci ve öğretim üyesi arasındaki etkileşim derslik içinde ve derslik dışında artıyor,
– Dijital öğrenci değerlendirme araçları ile öğrenci başarısındaki değişmelere verilen geri bildirimler hızlanıyor,
– Ders programları öğrenci performansına göre kolaylıkla değiştiriliyor,
– Öğrenci performansından elde edilen verilerin analiz edilmesi ile öğrenci ihtiyaçlarına uygun öğrenme araçları yaratılıyor,
– Yükseköğrenim kurumları arasındaki yerel ve küresel işbirliği imkânları kolaylaşıyor.
Yapılan araştırmalar atılan bu adımların bu alandaki ilk yenilikçi uygulamalar olduğunu, teknolojinin hem öğrenme süreçlerinde hem de yükseköğrenim sisteminde daha büyük potansiyeller içerdiğini gösteriyor. Nitekim geçtiğimiz aylarda Arizona Eyalet Üniversitesi (ASU) ile MIT ve Harvard’ın birlikte oluşturduğu Edx elektronik ortamdaki ders sistemi arasındaki anlaşma yükseköğrenimdeki yeni bir modelin habercisi olarak görülebilir. ASU, MIT ve Harvard’ın birlikte sundukları ancak kredi vermedikleri bu derslere kredi vereceğini ilan etti. Bu şekilde ASU dünyanın en büyük üniversitelerinden biri olma yönünde önemli bir adım atmış oldu.
Öğrenme ve öğretme süreçlerine daha fazla önem veriyorlar
Avrupa Üniversiteler Birliği’nin (EUA) 46 ülkede yaklaşık 450 üniversitede yürüttüğü kapsamlı bir araştırmanın sonuçları da benzer bir gelişmeyi işaret ediyor. Buna göre üniversitelerin stratejik önceliklerinde ilk sırayı öğrenme ve öğretme süreçlerinin iyileştirilmesi alıyor, bunu teknoloji destekli eğitim ve uluslararasılaşma izliyor.
Bu üç stratejik öncelik üniversitelerin profilinden bağımsız olarak öne çıkıyor, kendilerini araştırma odaklı olarak tanımlayan üniversitelerin bile öğrenme ve öğretme süreçlerine daha fazla önem verdikleri görülüyor. Ne var ki özellikle Avrupa üniversitelerinde yeni öğrenme ve öğretme biçimleri ile teknolojinin öğrenme süreçlerine yenilikçi bir biçimde bütünleştirilmesi konusunda bütünsel bir yaklaşım eksikliği olduğunun altı çiziliyor.
Küresel eğilimlerin ve iyi örneklerin yükseköğrenim kurumlarını kolaylıkla etkilediği bir dünyada, Türkiye üniversitelerinin bu alanlarda başarılı örnekler yaratma potansiyellerinin olduğu açık. Bu alanda başarılı örnekler yaratmak için de, kuşkusuz, stratejik bir vizyona ve kurumsal liderliğe ihtiyaç var.
Bu uygulamaların geleneksel öğretim süreçlerine paralel giden, küçük ölçekli deneysel arayışlar biçiminde değil, tüm öğretim stratejisinin merkezinde yer alacak biçimde yürütülmesi gerekir. Ulusal bir stratejiyle başarılı örnekler özendirilmeli, iyi örnek yaratma potansiyeli olan üniversitelere teknolojik altyapı, yenilikçi öğrenme ve öğretme uygulamalarında kurumsal destek sağlanmasına yönelik mekanizmalar oluşturulmalı.
HÜRRİYET Prof. Dr. Oğuz ESEN – İzmir Ekonomi Üniversitesi Rektörü 11.07.2015